KATILIM/İSLAMİ FİNANS KAVRAMI, UYGULAMA ALANLARI VE KATILIM FİNANS STRATEJİ BELGESİ KAPSAMINDA

KATILIM FİNANS KANUNU *

 

                                                     

                                                     Avukat Cebbar Gazi KULANTAŞ, LL.M. -

 

 

 

 

 

 

 - Avukat, Ankara 2 Nolu Barosu /  gazikulantas@gmail.com

 * Bu çalışma, Avukat Cebbar Gazi KULANTAŞ tarafından hazırlanmış olup,  T.C. Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Katılım Finans Dairesi Başkanlığı’na “T.C. Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanlığı Katılım Finans Dairesi  Ulusal Proje Yarışması” kapsamında 08 Kasım 2021 tarihinde sunulan, ” Faizsiz Finans Kuruluşlarının Kooperatifler ile Uyumu ve ilgili Kanunlarda Hukuki Değişiklik Önerileri” adlı proje özetidir. 

** İlgili proje önerisi ulusal ve uluslararası 107 adet Katılım Finans Proje Önerisi içerisinde T.C. Finans Ofisi Başkanlığı tarafında yapılan değerlendirme sonucunda Türkiye 1.si olmuş olup, proje sunumu 24 Mart 2022 tarihli düzenlenen Ödül ve Proje Tanıtımı törenle Gaziantep Üniversitesinde yapılmıştır.

*** Hazırlanan proje önerisi Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi koordinasyonu ve ilgili tüm paydaşların etkin katılımıyla hazırlanan “Katılım Finans Strateji Belgesi (2022-2025)”nde Yeni Katılım Finans Kuruluşları Önerileri kapsamında yer almış ve 2022/16 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi 5 Ekim 2022 tarihli ve 31974 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

 

                                                   GİRİŞ

 

        Katılım Finans Kanun teklifi, Katılım Finans Kuruluşları Birliği'nin kurulmasını da öngören 26 maddelik kanun teklifi halinde 1 Nisan 2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na sunuldu. İlgili kanun teklifi ile katılım finans ekosistemi kapsamında yer alan kurum, kuruluş ve faaliyetlerin katılım finans esaslarına uyumunu sağlamak üzere kanunda çeşitli yönetişim mekanizmaları düzenlenmek suretiyle; katılım finans sisteminin reel sektörü daha fazla desteklemesini sağlayacak, katılım finans ilkeleri çerçevesinde çeşitli düzenlemeler kanun kapsamında öngörüldü.

    Katılım Finans Kanun taslağında özetle;  Katılım finans kavramı veya tanımı olarak, katılım finans esaslarına göre faaliyet gösteren tüm sektörleri ve bu sektörler tarafından sunulan ürün, hizmet ve faaliyetleri kapsayan çatı bir kavramı olarak tanımlandı. Katılım finans sisteminin ülkemizde daha da güçlendirilmesi amacıyla ; Katılım Finans Kanunu’nun çıkarılması ile amaçlanan bu temel hedefleri gerçekleştirebilmek için; katılım finans altında yer alan tüm sektörlere yönelik uluslararası standartlarda Merkezi Danışma Kurulu oluşturulması, Katılım Finans kuruluşlarının katılım finans ilkelerine uyum düzeylerinin bağımsız bir şekilde derecelendirilmesini sağlamak üzere Katılım Finansı Derecelendirme Sistemi’nin hayata geçirilmesi ve İstanbul Finans Merkezi’ne özel Katılım Finans Hukuku Tahkim Mekanizmasının kurulması yönündeki adımlar, sürdürülebilir büyüme hedefinde olan Katılım Finans kurum, kuruluş ve özel sektöre büyük katkı sağlayacağı bu kanun kapsamında hedeflenerek öneri, uygulama ve düzenlemelerin kapsamı hukuki olarak belirlenmiş oldu.

      Dolayısıyla bu kanun taslağı ile katılım finans sadece katılım esaslı bankacılık faaliyetlerini kapsayan ve bu alanda değerlendirilen bir kurum olarak değil, katılan esaslı faaliyetlerini yürüten tüm sermaye piyasaları, sigortacılık ve sosyal finans alanlarını da içine alarak daha kapsamlı bir yapı haline gelmesi amaçlandı.  Tüm bu konulara ek olarak ise, katılım finans stratejisinin temel prensipleri çerçevesinde uluslararası tecrübeleri de göz önünde bulunduran hukuki hazırlık çalışmaları halen devam etmektedir. Strateji çalışmaları yanında, başta yeşil finans, kitle fonlaması, altyapı finansmanı gibi konularda somut hukuki çalışmalar ve kanun hazırlıkları yapılmaktadır. Ayrıca yurt içi ve yurt dışında çeşitli üniversiteler/ kuruluşlarla yapılan projeler ile katılım finans kapsamındaki tüm kurum, kuruluş ve yapılar kanuni düzenlemelerle hukuki güvence altına alınması hedeflenmektedir.

 

    Katılım Finans Kanunu ve Katılım Finans Temel stratejisi, vizyonu ve ekosisteminin gelişimine ilişkin olarak üzerinde durulması gereken ilk ve temel nokta katılım finans tanımının net bir şekilde ortaya konulması ile kapsamının belirlenmesidir. Katılım finans; özetle katılım finans esaslarına göre faaliyet gösteren tüm aktörleri, ürün ve hizmetleri kapsayan finansal sistemi ifade etmektedir. Dolayısıyla başta katılım finans kuruluşları olmak üzere, katılım sermaye piyasaları, katılım sigortacılığı ve katılım sosyal finans gibi sektörler katılım finans çatı kavramı altında ifade edilmektedir. Katılımcılığı, üretimi, ahlaki değerleri ve risk paylaşımını öne çıkaran katılım finans, tüm insanlığa hitap edebilecek önemli bir potansiyele sahiptir. Bu görüş ve yaklaşımla Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın katılım finans hakkındaki yaklaşım ve iradesi ile ortaya çıkan Katılım Finans Kanunu çalışmaları ile ülkemizde Katılım Finans Ekosistemi hızla gelişmektedir.

 “İnsanı ve ahlaki değerleri geri planda tutan, gelir ve servet eşitsizliklerini besleyen, reel sektörden bağımsız olarak büyüyen mevcut küresel finans sisteminin, bu hâliyle sürdürülemeyeceği bir gerçektir. Yeni bir küresel finansal mimarinin oluşturulmasına yönelik arayışlar giderek hızlanmaktadır. Ortaya konulacak yeni bir küresel finansal mimari önerisinin, tüm dünyada toplumsal bir karşılık bulması ve daha adil bir dünyaya katkı sağlaması için öncelikle insanı ve ahlaki değerleri merkezine koyması gerekmektedir. Ayrıca bu yeni öneri, sosyal adaleti, kapsayıcı büyümeyi ve sürdürülebilirliği de desteklemelidir. Bu çerçevede, ahlaki ve insani değerler ile risk-paylaşımını merkezine koyan, sosyal adaleti önceleyen, paylaşımcı ve pozitif sosyal etki oluşturan katılım finans, tüm insanlığa hitap edebilecek önemli bir potansiyele sahiptir.”*

* T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 Eylül 2021 tarihinde gerçekleşen Alternatif Finansta Yeni Ufuklar: Likidite, Yeşil Finans ve Politik Ekonomi Programında Yaptıkları Konuşmasından

   Bu yazıda da temel amacımız; Katılım Finans Kanunu’nun ülkemiz hukuk sistemine katkısı, katılım finans temel kavramlarının açıklanması ve dünyada İslami finans olarak isimlendirilen finansal sistemin, Türkiye’de Faizsiz Finans veya Katılım Finans olarak isimlendirilen uygulamaların hukuki, finansal yapı ve idari yönetişim anlamında değerlendirilerek açıklanmasını amaçlamaktayız. Katılım finans, Türkiye’de resmî olarak faaliyete başladığı 1984 yılından bu yana sürekli gelişmiş ve finansal sistem içinde önemli bir konuma gelmiştir. Katılım finans sisteminin 1984 yılından bugüne gelişimini, Sistemde Yer Edinme (1984-1998), İhtiyatlı Gelişme (1999-2013) ve Stratejik Gelişme (2014-2022) olarak üç ana döneme ayırmak mümkündür. Son olarak Katılım Finans Strateji Belgesi kapsamında yol haritası belirlenen bu tarihi süreç, Katılım Finans Kanun Teklifi ile yasama organı marifetiyle kurumsal yapısını hukuki güvence altına alınması sağlanmıştır. Bu nitelikleriyle;  Katılım / İslami Finans Hukuku kavramının iyi anlaşılması, uygulama alanlarının tanıtılması, temel kavramlarının açıklanması, daha sonra Katılım Finans Tahkimi, Katılım Sigortacılığı Hukuku, Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında Sukuk (Kira Sertifikası) ve diğer Katılım Finans Uygulamaları hakkında hazırlanan proje ve Katılım Finans Strateji  Belgesi çerçevesinde değerlendirilerek Katılım Finans Kanunu Hukuki gelişimi temelinde analiz edilmektedir.

 

  1.    KATILIM FİNANS KANUNU KAVRAMI, İÇERİĞİ VE TANIMI

 

       Katılım Finans Kanunu’nun içeriği, tanımına ve detaylı hukuki teknik temalarına girmeden önce; Katılım Finans kavramının ne olduğu ve neleri kapsadığını tespit etmenin faydalı olacağı görüşündeyim. Bu bağlamda; Katılım finansı alanındaki potansiyelini anlamak ve bu potansiyeli değerlendirmek için öncelikle “2008 küresel finans krizi” sonrası dönemdeki mevcut küresel finans yapısına ilişkin tüm dünyadaki zihinsel dönüşümü ve bunun yansımalarını iyi kavramamız gerekmektedir. Kısaca özetlemek gerekirse mevcut küresel finans yapısı; insanı ve insani değerleri geri planda tutan, gelir/servet eşitsizliklerini besleyen ve üretimsiz yapay büyümeye yol açan bir sistemdir. Bu nedenlerle sözünü ettiğimiz sistemin artık sürdürülemeyeceği, temel aktörleri tarafından da kabul edilen bir gerçektir. Böylelikle yakın gelecekte küresel yeni bir finans mimarisi kurulmasına yönelik somut adımların atılacağına şahit olacağımızı söyleyebiliriz. Bu yeni finansal mimarinin de tüm dünyada toplumsal karşılık bulması için insanı merkeze koyan, etik ve ahlaki değerler ile sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk gibi konuları öne çıkaran bir yapıda olması gerekmektedir. Dolayısıyla; çalışmamız kapsamında incelediğimiz katılım finans kanunu ile Türkiye’de hukuki güvence altına alınan kurumsal yapı sayesinde; katılımcılığı, üretimi, ahlaki değerleri ve risk paylaşımını öne çıkaran katılım finansı, sadece İslam toplumlarına değil tüm insanlığa hitap edebilecek önemli bir potansiyele sahiptir. Bu çerçevede Katılım Finans Kanunu’nu değerlendirirken;

a) katılım finans esaslarına uyum, b) bütüncül yaklaşım ve c) reel sektör odaklılık olmak üzere üç temel sacayağı üzerine oturan bir içeriğe ve genel yaklaşıma sahiptir. Kısaca bu kavramları, içeriklerini ve genel yaklaşımı özetleyecek olursak.

 

  1. KATILIM FİNANS KANUNUN’DA TEMEL ESASLARA UYUM:

    Faizsizlik ilkesi, garar ve cehaletin olmaması, kumarın olmaması, risk ve sorumluluğa dayalı kazanç ve belirli alanlarda faaliyet göstermemek gibi esasları kapsayan katılım finans esasları, katılım finans sistemini konvansiyonel finans sisteminden ayıran temel özelliktir. Bu ilke ve esasları aşağıda ayrıntılı olarak inceleyip, tanıtmaya çalışacağız. Dolayısıyla, katılım finans kanunu kapsamında faizsiz finans sistemine ilişkin yapılacak yasal düzenlemelerin ilk ve en önemli konusu, katılım finans sisteminde yer alan tüm kuruluşların bu esaslara uyumunun sağlanmasıdır. Bu çerçevede, Kanun Teklifi içeriğinde katılım finans esaslarına uyumu zorunlu kılan maddeler yer almaktadır.

     Katılım finans kapsamında yer alan kurum, kuruluş ve faaliyetlerin katılım finans esaslarına uyumunu sağlamak üzere Kanunda çeşitli yönetişim mekanizmaları tanımlanmaktadır. Bunlardan en önemlisi de Katılım Finans Standartları İhtisas Kurulu (KFSK)’dur. Bu Kanunda yer alan KFSK yapısı, dünyadaki benzer yapılardan farklı ve Türkiye’ye özgü bir model ortaya koymaktadır. KFSK’nın meslek birliği ile ilişkili olarak ancak bir organı olmaksızın ondan bağımsız bir şekilde kurulması, kararlarının kamu alanı dışında alınmasına ve sivil bir karakter taşımasına yardımcı olacaktır. Bu Teklifinde, KFSK’yı tamamlayıcı şekilde danışma komiteleri ile uyum, iç kontrol ve iç denetim faaliyetleri gibi konularda etkin bir yönetişim yapısının kurulması hedeflenmektedir. Ayrıca, katılım finans kuruluşlarınım ve katılım finans faaliyetlerinin katılım finans esaslarına, standartlarına ve yetkili kurumlar tarafından yayımlanan kurumsal yönetim ilkelerine uyum derecesinin belirlenmesi amacıyla Katılım Finans Derecelendirmesi hayata geçirilmektedir.

 

  1. BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM:

 

    Bu Kanun Teklifi, katılım finans sistemine ilişkin bütüncül bir bakış açısını yansıtmaktadır. Katılım finans kavramı, katılım finans esaslarına uygun olarak faaliyet gösteren katılım finans kurumları, katılım sermaye piyasaları, katılım sigortacılığı ve katılım sosyal finans gibi farklı sektörleri kapsamaktadır. Katılım finans sisteminde yer alan kuruluşların ortak adı olarak katılım finans kuruluşu tanımının bu Kanunda yer alması bütüncül yaklaşımın bir yansımasıdır.

 

        Teklifte, bütüncül yaklaşımın en önemli ayaklarından bir tanesini Katılım Finans Kuruluşları Birliği’nin kurulması oluşturmaktadır. Mevcut durumda, katılım finans kurumlan dışındaki katılım finans sektörlerinin kendi meslek birlikleri bulunmamaktadır. Katılım finansa bütüncül bir bakış açısı çerçevesinde, tüm katılım finans sektörlerinin temsil edildiği bir meslek birliğinin kurulmasının gerekli olduğu değerlendirilmektedir. Bu kapsamda, Katılım Finans Kuruluşları Birliğine üye olmanın temel şartını da faaliyet alanı değil katılım finans esaslarına göre faaliyet göstermesi olacaktır.

 

  1.    REEL SEKTÖR ODAKLILIK:

 

     Mevcut durumda, başta katılım finans kurumlan olmak üzere katılım finans sistemi aktörlerinin reel sektörün finansmanında aldıkları pay potansiyelinin çok altındadır. Öte yandan, katılım finans sistemi, risk-paylaşımı ve varlığa dayanıklılık gibi özellikleriyle reel sektörü doğrudan destekleyici bir yapı sunmaktadır. Bu çerçevede, Katılım Finans Kanunu, katılım finans sisteminin reel sektörü daha fazla desteklemesini sağlayacak çeşitli maddeler içermektedir.

      Kanun Teklifi ile katılım finans kuruluşlarının mezkûr kanunlarda tanımlanan faaliyet konularının yanı sıra finansman işlemlerinde alım, satım, ortaklık ve/veya kiralama yöntemlerini de kullanmalarının önü açılmıştır. Ayrıca, katılım finans kuruluşlarının bizatihi alan, satan, kiralayan ve/veya kiracı sıfatıyla taraf olarak yer alması ve bunun İlgili işlemler dolayısıyla tanzim edilen belgelerde açıkça gösterilmesi öngörülmektedir. Bu çerçevede, finansmana konu taşınır ya da taşınmaz malın önce katılım finans kuruluşunun kendi mülkiyetine alınması suretiyle satış işlemini gerçekleştirilecektir. Söz konusu düzenleme ile katılım finans kuruluşlarının borç finansmanı sağlayan faizli bankacılık sektöründen gerçek anlamda ayrışmaları ve alım-satım işlemlerinin gerçek anlamda varlığa dayalı olarak ve mülkiyet değişimini esas alarak gerçekleştirilmesi imkânı doğmaktadır. Ayrıca, bu işlemlerde katılım finans kuruluşlarına ek bir maliyet ortaya çıkmaması da sağlanmaktadır.

 

 

 

 

2.      KONVANSİYONEL (GELENEKSEL) FİNANS/BANKACILIK KAVRAMLARI ile KATILIM FİNANS/KATILIM BANKACILIĞI KAVRAMLARININ TANIMLARI, FARKLARI VE FİNANSA DAİR ALTERNATİF BİR YAKLAŞIM OLARAK KATILIM FİNANSI

 

  1. GELENEKSEL FİNANS NEDİR?

 

  a) Finans kelimesi, Avrupa'da özellikle bir borç ilişkisini sonlandırmak anlamına gelen «fin» kelimesinden türemiştir. Bugünkü kullanımında ise finans daha çok, «parasal kaynak, fon» gibi anlamlarla yüklüdür. Daha teknik bir anlatımla finansı, ekonomideki çeşitli aktörlerin ihtiyaç duyduğu para, fon olarak tanımlayabiliriz. Bu para veya fonun sağlanması sürecine finansman denir. Bu parasal kaynak ya da finansal kaynak; kişiler, işletmeler ve devletler için de olabilir. Dolayısıyla finansın farklı türlerinden ve düzeylerinden söz edebiliriz: bireysel finansman, kamu finansmanı, kurumsal finansman gibi.

 

  b) Finans Sektörü, Finansla ilgili işlemlerin yer aldığı sektöre finans sektörü denmektedir. Finans sektörünün en önemli aktörleri bankalardır. Ancak bankalar dışında da finansal kurumlar bulunmaktadır; sigorta şirketleri ya da yatırım şirketleri gibi. Genel olarak bankacılık, finans sektörü içindeki en büyük paya sahiptir. Türkiye'de bu oran yüzde 83'tür. Finans sektöründe yer alan aktörlerin faaliyetlerini, alım-satım ve hizmet işlemlerini yaptıkları alana da finansal piyasa denmektedir. Finansmandaki en temel mantık «net para girişinin maksimizasyonu» ve hissedarlar için değer (pazar değeri) yaratmak'tır.»

 

 c)  Finansal sistem, içerisinde fon fazlası olanlardan fon açığı olanlara aktarımın yapıldığı sistemdir. Bu sistemde her şeyden önce fon açığı ve fazlası olan aktörler yer alır. Bunlara finansal aktörler denir. Bu aktörler, kişiler, işletmeler ve devletlerdir. Finansal sistem, daha geniş bir sistemin yani ekonomik sistemin alt kümesidir. Finansal sistemde doğrudan finans/fon/para aktarımını sağlayan piyasa, kurum, araç ve mekanizmalar yer almaktadır. Finansal sistem, bu temel fonksiyonun yanı sıra, risk paylaşımı, finansal varlıklara likidite özelliği kazandırma ve katılımcılara enformasyon sağlama gibi fonksiyonları da üstlenmiştir.

 

  d) Finansal Piyasalar, kendi içinde ikiye ayrılır; para ve sermaye piyasaları. Para ve sermaye piyasaları arasındaki ayrım, söz konusu piyasalardaki araçların süre uzunluğuna göre yapılmaktadır.

 

 

 

 

  1. GELENEKSEL (FAİZE DAYALI/MEVDUAT) BANKACILIĞI NEDİR?

 

 

  a) Bankacılık, banka adı verilen kurumların, kişi ve kurumlardan topladıkları paralan mevduat adı verilen çeşitli hesaplarda tutmaları ve talep eden kişi ve kurumlara çeşitli şekillerde kullandırmaları bankacılık faaliyetlerini özünü oluşturur. Bankaları, sermaye, fon, para ve kredi işlemlerini yapan ticari kuruluşlar olarak ifade edebiliriz. Bu açıdan bankalar içerisine bir yandan su alan, bir yandan da bu suyu dağıtan su depolarına benzetilebilir. Bankalar temelde 2 yöntemle fon toplamaktadır:

  1.  

Bu iki mevduat arasındaki fark ise;

1.Vadesiz Mevduat,  para sahibine faiz gibi bir getiri sağlamasına karşın,

2. Vadeli Mevduat, para yani mevduat sahibine banka tarafından belirli bir faiz getirisi sunmasıdır. Söz konusu faiz getirisi para miktarına ve paranın yatırılma süreci yani vadeye göre değişim göstermektedir.

Bankalar parayı da geleneksel ve en yaygın uygulama biçiminde faizli kredi biçiminde kullandırırlar. Bu anlamıyla, bankalara asıl karlılığı sağlayan bu ikisi arasında kurdukları dengedir. Yani para toplama ve kullandırma yöntemi arasındaki fark bankaların gelirlerinin temelini oluşturur.

  b) Bankalar, geçmişten bugüne oldukça fazla değişim geçirdiler ancak temel uygulama biçimleri değişmedi. Bankalar ihtiyacı olan kişilere kredi verirler, ancak kredinin geri ödenmesine ek olarak faiz talep ederler. Tarih, iş modelinin ince noktalarını değiştirmiş olsa da, bir bankanın amacı kredi vermek ve mevduat sahiplerinin parasını korumaktır. Dijital bankacılık ve finansmanın geleneksel bankacılığın yerini aldığı bugün bile, bankalar bu birincil işlevi yerine getirmektedirler. Çoğumuzun böyle büyük bir satın alma işlemi yapmak için bir ipoteğe veya bir tür krediye ihtiyacı vardır. Maddi ihtiyaçların hayatın bir gerçeği olduğu düşünülünce, bankaların bu işlevleri sosyo-ekonomik denge açısından da önemlidir. Bankaların bu işlevleri, yani ekonomik sistem içerisinde fon alıcısıyla fon sağlayıcısı arasında kurduğu simetrik ilişki arasındaki fark açıldıkça bankalar ekonomik sistemdeki dengeyi bozucu rol oynayabilirler.

Türkiye'de Faizli bankacılık ise; Türkiye'de tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerini korumak, bankalar ve özel finans kurumlarının piyasa disiplini içerisinde sağlıklı, etkin ve dünya ölçeğinde rekabet edebilir bir yapıda işleyişi için uygun ortamı yaratmak bu sayede ülkenin uzun vadeli büyümesine ve istikrarına katkıda bulunmak amacıyla kurulmuş olan BDDK tarafından düzenlenmekte ve denetlenmektedir.

 

 

 

  1. MEVCUT GELENEKSEL FİNANS / MEVDUAT (FAİZE DAYALI) BANKACILIĞIN ELEŞTİRİSİ

 

  a) Geleneksel Bankacılık (Faizcilik) esasına göre işleyen finans ve bankacılık sistemi kapitalist sistemin en önemli unsurlarındandır. Kapitalist sistemde en önemli unsur kâr güdüsü ve kârın maksimize edilmesi olduğu tüm sistem buna göre dizayn edilmiştir. Bu durum bazen toplumun aleyhine de olabilir. Bankalar, finansal sistem içerisinde en büyük paya sahip finansal kuruluşlardır. Ortalama olarak finansal sistem içerisinde yüzde 70'den paya sahiplerdir. Bu büyüklükleriyle finansal sistem içerisindeki en güçlü ve istikrarlı role bankalar sahiptir.

 

 

   b)  Finansal sistem, küresel ekonomik sistem içerisinde yaklaşık yüzde 20-25'lik bir orana sahiptir. Küresel bankacılık sektörü, 2023'ün ilk çeyreğinde 7,3 trilyon avro, yani 8,58 trilyon dolara eşdeğer tahmini bir piyasa değerine sahiptir. Küresel piyasa değeri veya dünyadaki her borsada listelenen her şirketin toplam değerinin 56 trilyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu verileri kullanarak, bankacılık sektörünün küresel ekonominin %14'ünü oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu anlamıyla, bankacılık sektörü hem finansal sistem içerisindeki ağırlığı, hem de ekonomik sistem içerisindeki büyüklüğü ve işlevleriyle ekonomik sistem içerisinde belirleyici bir role sahiptir. Bu sektörün düzenlenmesi ve denetlenmesi, ekonomik sistemin de sağlıklı bir şekilde işlemesi için elzemdir. Ancak, bu düzenleme ve denetleme her zaman toplumun toplam faydası lehine işlemez. Bu işleyişteki bozulmalar finansal krizlere yol açmaktadır. Finansal krizlerin sıklığını ve etkilerini azaltmak için ise bir dizi alternatif yöntem, kurum ve politikaya dair yaklaşımlar geliştirilmiştir.

 

       Tarihi Kırılma olarak 2007-2008 Küresel Finans Krizi, bu sistemde yaşanabilecek aksaklıkların tüm ekonomik sisteme zararına dair önemli bir örnek oluşturmaktadır. 2007-08 mali krizi aynı zamanda yüksek faizli ipotek krizi olarak da adlandırılır. ABD konut piyasasının çöküşünün bir sonucu olarak ABD'den kaynaklanan küresel finans piyasalarında ciddi likidite daralmasına yol açmıştır. Uluslararası finans sistemini neredeyse yıkımın eşiğine getiren bu kriz, birkaç büyük yatırım ve ticari bankanın, ipotek kredisi verenlerin, sigorta şirketlerinin ve tasarruf ve kredi birliklerinin iflasına (veya neredeyse iflasına) neden olmuş ve Büyük Buhran'dan (1929-1939) bu yana yaşanan en kötü ekonomik «gerileme dönemi» olarak da kayıtlara geçmiştir.

    Krizin en temel nedenlerinden birisi ise genel olarak finansal sektördeki denetimsizlik ve özelde de bankaların ucuz ve fazla krediyi, yüksek kâr güdüsüyle kontrolsüz bir şekilde dağıtmasıdır. Bütün bu süreçler göstermiştir ki alternatif finans sistemi tüm dünya ekonomilerinde ilk madde olmuştur.

 

 

  1. ALTERNATİF BİR YAKLAŞIM OLARAK KATILIM FİNANS / KATILIM BANKACILIĞI ÖNERİSİ KAVRAMI, KAPSAMI VE POTANSİYELİ

  a) Katılım Finans Kavramı ve Kapsamı, önceki bölümlerde ifade ettiğimiz finans sistemi içerisinde yer alan bankacılık sektörünün faize dayalı olması, reel sektörden kopuk olması ve spekülatif alanlara ve işlemlere daha çok fon ayırması gibi nedenlerden dolayı eleştirilmektedir. Bu eleştiriler özellikle büyük bankacılık ve finans krizleriyle daha da ön plana çıkmaktadır. Finansal sistem içerisindeki istikrarsızlığın, bankacılık sektöründeki düzenleme ve denetleme eksikliğinin ve parasal fonların verimli, üretken alanlardan spekülatif sermaye piyasalarına kayması gibi nedenler, en klasik ifadesiyle «zenginin daha zengin, fakirin daha fakir» olmasına neden olan bir sürece götürmektedir. Faizli sistemin sunduğu asimetrik ilişki toplumun bir kesimin diğeri karşısında devamlı olarak kaynakların kullanımı ve erişimi açısından gerilemesine neden olmaktadır.

    Finansal sistemin salt paradan para kazanmak üzerine kurulan yapısına getirilen itirazlar ve eleştiriler bulunmaktadır. Bu minvalde pek çok alternatif finans modeli ve bankacılık uygulamaları mevcuttur. Sosyal bankacılık, mikro finans gibi örnekler konvansiyonel finans ve bankacılık sisteminin tahribatlarına karşı üretilen bazı örnek alternatiflerdir.

      İslam'ın ekonomik ve finansal faaliyetlere ilişkin en önemli sacayaklarından bir tanesi faizsizlik prensibidir. Bu sebeple Türkiye'de katılım finans sistemi uzun yıllar boyunca faizsiz finans olarak isimlendirilmiştir. Öte yandan, İslam'ın ekonomik ve finansal faaliyetlere ilişkin olarak garar yasağı, dinen yasaklanmış alanlarda faaliyet göstermeme, kumar yasağı gibi başka sacayakları da bulunmaktadır.

       Faizsizlik gerek şart olmakla birlikte yeter şart değildir. Dolayısıyla, faizsiz olmakla birlikte katılım finans kapsamında yer almayan finansal ürünler, hizmetler veya işlemler de bulunmaktadır. Bu çerçevede, faizsiz finans kavramının kısıtlayıcı bir ifade olduğu değerlendirilmektedir. Ayrıca, faizsiz finans ifadesinin toplum nezdinde getiri sağlamayan bir finansal yapı algısına yol açtığı gözlenmektedir. Gerçekte ise reel sektör odaklı ve risk paylaşımına dayalı bir katılım finans sisteminin konvansiyonel finans sisteminin sunacağı faiz getirilerinin çok üzerinde getiri oranı sunma potansiyeli bulunmaktadır.

       Bu çerçevede, faizsiz finans kavramı yerine katılım finans kavramının kullanılmasının, faizsiz finansa ilişkin olumlu algının artması ve müşteri potansiyelinin gelişmesine katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Bu kapsamda, faizsiz finans kavramı yerine "katılım finans" kavramı kullanılmaktadır. Katılım finans, katılım finans esaslarına göre faaliyet gösteren tüm sektörleri ve bu sektörler tarafından sunulan ürün, hizmet ve faaliyetleri kapsayan çatı bir kavramı ifade etmektedir.

 

b) Katılım Finans Esasları, Katılım finans sisteminin anayasası olarak da değerlendirilebilecek katılım finans esasları, kurum, kuruluş, ürün, hizmet ve diğer faaliyetlerin katılım finans sisteminde yer alıp almayacağını belirleyen temel esaslardır. Katılım finans esaslarının temelini İslam hukuku/fıkıh oluşturmaktadır.

     Ekonomik ve finansal konulara ilişkin olarak İslam hukukunda temel kural, ibadet gibi diğer alanlardan farklı olarak, yasak ve kısıtların belirlenerek bunların dışındaki konularda taraflara serbestlik tanınması şeklindedir. Katılım finans esasları da katılım finansa ilişkin yasak ve kısıtları belirleyerek katılım finans sisteminin sınırlarını çizmeyi amaçlamaktadır. İslam hukukunda ekonomik ve finansal konulara ilişkin çeşitli yasakların ve kısıtların ictihadî olan ve ictihadî olmayan boyutları bulunmaktadır. Örneğin, faiz yasağı ictihadî olmayan bir konu olup kesin olarak yasaklanmıştır. Öte yandan, çeşitli finansal sözleşmelerde faizin mahiyeti ve varlığı ictihadî bir konudur. Ayrıca, söz konusu yasak ve kısıtların tanımlanması ve kavramsal özellikleri de fıkhî yorumlar kapsamında farklılık arz edebilmektedir. Dolayısıyla, söz konusu esasların detaylarının ve çerçevesinin bu alanda uzman kişi veya kurumlar (örneğin, merkezi bir danışma kurulu) tarafından belirlenmesi gerekmektedir.

 

 c) Katılım Finansın İşleyişi, Katılım bankaları kâr ve zarara katılma yöntemiyle ortaklık esasına göre fon toplamakta, ticaret, ortaklık, kiralama vb. esasına göre fon kullandırmaktadır. Katılım finansın en önemli bileşeni olan katılım bankaları, işlemlerinin hiçbirinde faize yer vermemektedir. Katılım bankacılığında faiz yasağı bulunmakla birlikte; belirsizlik yasağı, aşını risk ve spekülasyon yasağı, mal ve hizmet satın alımında paranın müşteri yerine fatura karşılığında satıcıya ödenmesi uygulaması, mutlaka finansmanın bir mal veya hizmet karşılığında sağlanması gibi prensipler de bulunmaktadır.

Dolayısıyla tüm bu prensipler, katılım bankacılığını konvansiyonel bankalara göre farklılaştırmakta, işlem ve faaliyetlerinin daha az risk içeren ve reel sektörle daha sıkı bir ilişki kurmasını zorunlu kılmaktadır. Katılım bankalarıyla konvansiyonel bankalar arasındaki temel fark, birisinde ortaklık ve alışveriş akdi yapılmasına karşın, diğerinde borç ve faiz akdi olmasıdır. Yine katılım bankaları özel cari hesaplar ve katılma hesapları ile fon toplarken, mevduat bankaları ticari hesaplar ve mevduat hesaplarıyla fon toplarlar.

Son olarak belirtilmesi gereken temel farklardan birisi, katılım bankalarının fon ve kaynak toplarken hesap sahipleriyle kâr-zarar ortaklığı, kaynak kullandırırken ise vadeli satış, finansal kiralama ve kâr-zarar ortaklığı temelinde işlemler yapmalarıdır. Katılım bankalarının temel güçlü argümanı, yapılan gerçek alışverişler ile reel sektörün desteklenmesidir. Böylece finansal kaynaklar spekülatif finansal alandan reel sektöre kaymış olur ve böylece ekonomide canlanma görülür.

 

 

    Dünyada ve Türkiye'de genel olarak kabul edilen ve katılım finans esasları olarak değerlendirilebilecek temel ilke ve prensipler aşağıda bilgi amaçlı olarak kısaca özetlenmektedir:

  1. Faizsizlik İlkesi

    Faiz ve faizli işlemler İslam’da kesin olarak yasaklanmıştır. Faiz, farklı tanımları olmakla birlikte, İslam hukuku açısından kendisinde karşılığı bulunmayan fazlalığın şart koşulduğu işlem olarak tanımlanmaktadır. Katılım finans sistemindeki aktörler faiz içeren faaliyetlerde bulunamazlar ve faizli işlemlere aracılık edemezler. Ayrıca, katılım finans sistemindeki ürün ve hizmetlerin faiz içermemesi esastır.

 

  2. Garar Ve Cehaletin Olmaması

    Birbirlerine oldukça yakın kavramlar olan garar ve cehalet, İslam hukuku açısından sözleşmelerin sıhhatini etkileyen en önemli hususlar arasında yer almaktadır. Garar elde edilip edilemeyeceği bilinmeyen, cehalet ise elde edilmesine dair belirsizlik olmamakla birlikte vasıfları bilinmeyen bir mal, hizmet, şart veya durumun sözleşmeye konu edilmesi olarak özetlenmektedir. Dolayısıyla , katılım finans açısından garar, sözleşmede yer alan bir madde, şart ya da sözleşme konusunun varlığına ilişkin muğlaklığı; cehalet ise sözleşmede yer alan bir madde, şart ya da sözleşme konusunun bilgisine ait belirsizliği ifade etmektedir. Sözleşmelerde garar ve cehaletin olmaması şartı, sözleşme tarafları arasında oluşabilecek bilgi asimetrisi ile anlaşmazlıkları mümkün olduğunca ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.

 

  3. Kumarın Olmaması

    İslam hukuku açısından kumar, şansa dayalı olarak gerçekleşen sıfır toplamlı (bir tarafın kazanırken diğer tarafın kaybetmesi) bir faaliyetten veya işlemden elde edilen kazanç olarak tanımlanmaktadır. Finansal sözleşmelerde ana amaçlardan bir tanesi, sözleşmeye temel olan faaliyetin sözleşmenin her iki tarafına da fayda sağlamasıdır. Bu kapsamda, kumara dayalı ürün, işlem ve uygulamalar bir tarafa haksız kazanç sağlamaktadır. Katılım finans sisteminde, kumar yasağı sebebiyle spekülasyon ve türev ürünlerin kullanımı yasaklanmıştır.

 

   4. Riske Ve Sorumluluğa Dayalı Kazanç

    Her sözleşme haddizatında risk ihtiva etmektedir. Sözleşmelerde ortaya çıkabilecek çeşitli risklerin taraflardan biri tarafından üstlenilmeyeceğine dair şart belirtilmesi ya da işlemlerin buna göre yürütülmesi, meşru olan sözleşmeleri gayrimeşru hâle getirebilmektedir. Çünkü böyle bir şart sözleşmenin muktezasından (aslından) olmadığı için sözleşmeyi geçersiz hâle getirmektedir. Nitekim İslam hukukunda riskine katlanılmayan gelir, meşru olarak kabul edilmemektedir.

 

 

 

 

 

   5. Yasaklanmış Faaliyetler

    Etik ve ahlaka uygun olmayan çeşitli faaliyetlerin yapılması yasaklanmıştır. İslam hukuku iş biçimlerini tanımlamakta ve genel iş ahlakı kurallarını düzenlemektedir. Bu kapsamda, alkol, uyuşturucu ve tütün üretimi ve ticareti, müstehcen yayınlar, dinen meşru görülmeyen turizm ve eğlence faaliyetleri, domuz eti satışı gibi faaliyetlerin yapılması yasaklanmıştır. Katılım finans kuruluşlarının da bu alanlara yönelik faaliyetleri prensip olarak yasaklanmıştır.

    Bu ilkeler özeti kapsamında; Dünyada İslami finans olarak isimlendirilen finansal sistem, Türkiye’de faizsiz finans veya katılım finans olarak isimlendirilmektedir. Bugünkü ismiyle katılım bankacılığı olarak ifade edilen bankacılık modeli ile Türkiye’nin tanışması, 1980’li yıllarda, uluslararası piyasalara uyum sağlama sürecinde olmuştur. 1980’li yıllar Türk mali sistemine derinlik kazandırma, araç ve müesseseler bakımından zenginleşip çeşitlendirme çabalarının arttığı bir dönemdir.

     Katılım bankaları bu çabaların sonucu olarak, 80’lerin ortalarında finansal sistemimize katılan yeni bir finans / bankacılık modelidir. Katılım bankaları, başlangıçta da günümüzde de konvansiyonel bankalarla aynı piyasa işlemlerini faizsiz bankacılık usulleri ile yapmaktadırlar. Çünkü katılım bankaları bu yöntemle, bir taraftan finansal piyasalarda aracılık rolünü üstlenirlerken, diğer taraftan modern bankacılık hizmetlerini sunmak suretiyle, piyasada daha kolay tutunabilmektedirler.

  d) Katılım Bankası Kavramı ve Kapsamı,

Katılım Bankalarının varlık nedeni ve altın kuralı ise FAİZSİZLİK İLKESİNE dayanmalarıdır. Faizsizlik ilkesi ise şu esaslara dayanır.

  1. Fon toplarken herhangi bir sabit getiri taahhüdü yoktur. Oluşacak kar/zarar belli bir paylaşım oranında müşteri ile bölüşülür.
  2. Fon kullandınırken nakit kredi yerine, ihtiyaç duyulan mal veya hizmet «peşin alınıp, vadeli satilir veya ortaklık temelli bir anlaşma yapılır.
  3. Her türlü bankacılık hizmetinde faizin her çeşidinden kaçınılır.

     Bu esaslara dayanan katılım bankaları, faizsiz bankacılık uygulamalarıyla toplumun finansal ihtiyaçlarını daha sağlıklı, sürdürülebilir ve riskin asgariye indirildiği bir yöntem ile gidermeyi hedefler. Tarihte de buna benzer örnek ve girişimler mevcuttur.

 

       Özellikle İslam toplumlarında ortaya çıkan ortaklık, imece usulü ihtiyaçların giderilmesi, para vakıfları ve cehbezler gibi kurumlar bunlara verilecek örneklerdir. Borç ve borçlanma konusunda İslami finansın yani katılım finansının duruşu, İslam’ın genel prensiplerinden «denge» esasına dayanır. Borçluluk ilişkisi, bireylerin tüketim ve yatırım alışkanlıklarının bir sonucu olarak gelişir. Bu açılardan, İslami finans ya da katılım finansının borca olan yaklaşımı da, İslam’ın tüketim ve harcamaya olan yaklaşımı ile uyumludur.

     

 

 

 

     Katılım bankalarının, Bankalar Kanunu içinde tanımlanması ile birlikte katılım bankaları açık bir biçimde, banka alt türü kabul edilmiştir. 5411 sayılı Kanun , 01.11.2005 tarihinden itibaren katılım bankalarının Türk mali sektörü içinde bulundukları statü karmaşıklığından kurtulmasına, resmen ve fiilen banka alt türü ( Mevduat bankaları, Kalkınma ve Yatırım Bankaları ile birlikte) olarak kabul edilmesine, yapılan düzenlemelerin katılım bankalarının mali sektör içindeki geleneksel bankalar ile rekabet edebilme güçlerine ve hukuki yapılarına önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Katılım bankacılığı ile ilgili olarak dönüm noktası sayılabilecek düzenlemelerden birisi budur. Katılım bankaları bundan sonra çok ciddi bir gelişim ve büyüme göstermiş; statüleriyle ilgili pek çok tartışma sona ermiştir.

  

  Fakat ülkemizde Katılım Finans Kavramı, Katılım Bankacılığı süreçlerinin temel ilkeleri, kavramları ve işleyişi konusunda gerek hukuki düzenleme eksikleri gerekse müstakil bir Katılım Finans Kanunu kapsamında kurumsal kendine özgü yapısı tanımlanamadığı için geleneksel mevduat (faizli) bankacılık uygulamaları ve işleyişi ile karıştırılmaktadır.

   

Bu bağlamda; Katılım Bankacılığının Türk hukuk sistemindeki işleyişi ve hukuki altyapısı üzerinden değerlendirilmesi ile geleneksel mevduat bankacılığından farklarının ortaya konulması yolu ile Katılım Finans sistemi içerisinde en büyük paya sahip olan katılım bankacılığı kavramı tanımlanacak ve katılım finans ilkeleri somut olarak tespit edilmiş olacaktır.

 

  1. KATILIM BANKALARININ TÜRK HUKUK SİSTEMİNDEKİ GELİŞİMİ, MEVZUAT, DENETLEME VE HUKUKİ ALTYAPISI İNCELEMESİ

 

 a) Katılım Bankalarının Türk Hukuk Sistemindeki Yeri ve Gelişimi

    Katılım bankaları (ÖFK’lar) Türkiye’de faaliyete resmi olarak başlaması ve Katılım Bankaları’nın ilk versiyonu olan Özel Finans Kurumlarının hukuki olarak düzenlendiği ilk düzenleme olarak, Bakanlar Kurulu’nun 16.12.1983 gün ve 83/7506 sayılı Kararı ve buna ilişkin Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı ile TCMB’nin belirlediği prensiplere uygun olarak faaliyet göstermeye başlamışlardır.

 

    Katılım bankalarının (ÖFK’ların) ilk defa Bankalar Kanunu (3182 sayılı) içinde kurumsal olarak zikredilmesi 1998 yılındadır.  Katılım bankaları 1998 yılında 3182 sayılı Bankalar Kanunu m.96’ya ilave edilen hüküm ile bankacılık düzenlemelerine tabi olmaya başlamıştır.

       3182 saylı Kanuna (m.96’ya) 4358 saylı Kanunla ilave edilen ek hüküm ile “Ancak, 52 nci maddenin 2 nci fıkrasında ve 79 uncu maddenin 4 üncü fıkrasında yeralan hükümler; 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa tabi kurumlar, 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanununa tabi kurumlar, 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununa tabi kurumlar, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunun Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye dayanarak faaliyetleri Bakanlar Kurulunca düzenlenen özel finans kurumları ve yetkili müesseseler hakkında da uygulanır..”denmek suretiyle Kanunun bahsedilen hükümlerinin Katılım bankalarına (ÖFK’lara) da uygulanacağı belirtilerek düzenleme alanı bulmuştur.

      1998 yılında ortaya çıkan bu düzenleme ile birlikte Katılım Bankacılığı 1980’li yıllardaki ortaya çıkan kapsamlı finansman sağlama imkânına karşı “1998 düzenlemesi” başlangıçtaki çok geniş hareket alanına sınırlamalar getirilmeye başlanmıştır.

      Katılım bankaları 4389 Sayılı Bankalar Kanunu’nda değişiklik yapan 4491 sayılı Kanun düzenlemeleriyle 17.12.1999 tarihinde bazı maddeleri dışında Bankalar Kanunu’na tabi tutulmuştur.

     Katılım bankalarında toplanan fonların güvence sistemine alınabilmesi için katılım finans kurumu olarak Katılım Bankacılığı Ekosistemi 12.05.2001 tarihine kadar beklenmiş ve katılım finans sistemi ilgili tebliğler ve 1980’li yılların uygulamaları ile gelişim ve ürün geliştirme konusunda ciddi bir var olma mücadelesi vermiştir.  

       Tüm bu hukuki eksiklikler ve siyasi olarak engellenmelere rağmen, 1990’lı  yıllardaki meşhur krizlerin de tesiriyle 4672 sayılı Kanun ile 4389 sayılı Bankalar Kanunun 20. Mad.    6. fıkrasına eklenen düzenlemelerle, katılım bankaları için önemli sayılabilecek değişiklikler yapılmıştır. Bunlar arasında; Özel Finans Kurumları Birliği’nin kurulması, güvence fonunun oluşturulması, faaliyet izni kaldırılan katılım bankalarının tasfiyesine ilişkin özel hükümlerin ve şahsi sorumluluk kurumunun getirilmesi gibi değişiklikler bulunmaktadır.

5411 sayılı Kanun, 01.11.2005 tarihinden itibaren Katılım Bankalarının Türk mali sektörü içinde bulundukları statü karmaşıklığından kurtulmasını, resmen ve fiilen banka alt türü olarak kabul edilmesini sağlamıştır.

Katılım bankaları, 5411 Sayılı Bankacılık Kanununa göre faaliyet göstermekte olup katılım bankacılığına özel ve kanun düzeyinde ayrı bir mevzuat bulunmamaktadır. 5411 Sayılı Kanun uyarınca, katılım bankaları mevduat toplamak dışında mevduat bankalarının gerçekleştirdikleri faaliyetlerin tamamına yakınını gerçekleştirebilmektedir. Söz konusu Kanunun üçüncü maddesi uyarınca katılım bankaları özel cari ve katılma hesapları yoluyla fon toplayabilmekte; 25.01.2019 tarih ve 30666 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelik ile satım, kiralama, ortaklık, vekâlet yöntemleri ve diğer yöntemlerle fon kullandırabilmektedir.

 

     2021 yılında, 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 77. maddesinde yapılan değişiklik ile katılım bankalarının reel sektörle ortaklığa dayalı ticari faaliyette bulunmasının önü açılmıştır. Yine aynı maddede yapılan değişiklik ile katılım bankalarının faizsiz finansman yöntemiyle fon sağlaması durumunda, gayrimenkul alım-satımı konusundaki sınırlamalar getiren 57. maddeden muaf tutulmuştur. 14.09.2019 tarih ve 30888 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Faizsiz Bankacılık İlke ve Standartlarına Uyuma İlişkin Tebliğ hükümleri ile katılım bankalarının iç kontrol ve denetim yapılarında yeknesaklık sağlanmıştır.

 

          Resmi Gazete'de 29.12.2021 tarihinde yayımlanan "Dijital Bankaların Faaliyet Esasları ile Servis Modeli Bankacılığı Hakkında Yönetmelik" ile katılım bankalarının dijital alanda faaliyet gösterebilmeleri mümkün hale gelmiştir. Ayrıca, KGK tarafından yayımlanan Faizsiz Finans Denetim Standartlarında katılım bankalarının finansal denetimine ilişkin kurallar mevzuata dâhil edilmiştir. Söz konusu standartlarda katılım bankalarının bağımsız denetimine ilişkin konular yanında fıkhî denetimle ilgili kurallar da yer almaktadır.18 Kalkınma ve Yatırım Bankaları, 25.01.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan değişiklik ile faizsiz yöntemlerle topladıkları fonları yönetmelikte sayılan faizsiz yöntemlerle kullandırma yetkisine kavuşmuştur. Buna istinaden, kamu sermayeli bir yatırım bankası olan Eximbank 2020 yılında ilk kez murabaha yöntemiyle finansman kullandırmaya başlamıştır.

        Mevcut durumda, tam teşekküllü olarak faizsiz finans ilke ve esaslarına göre faaliyet gösteren bir adet kalkınma ve yatırım bankası bulunmaktadır. Günümüzde ağırlıklı olarak Almanya ve Doğu Avrupa’da yaygın olan tasarrufa dayalı yapı finansman sistemine benzer bir sistem olan tasarruf finansman sistemi Türkiye’de 1990’lı yıllardan beri varlığını sürdürmektedir. Mevcut sistem, Türkiye’de 1990’lı yılların yüksek enflasyonist ortamında faiz hassasiyeti bulunan tüketiciler arasında ilk olarak taşıt edinimi amacıyla ortaya çıkmıştır. 2000’lerin ortasında makroekonomik göstergelerin istikrar sağladığı ve ipotekli konut finansmanı ile gayrimenkule talebin arttığı dönemde ise faizsiz finansman arayışındaki tüketicilerin konut ihtiyaçlarına cevaben gayrimenkul sektöründe de tasarrufa dayalı finansman sistemi gelişmeye başlamıştır. Yurt dışı örneklerinin aksine Türkiye’de yer alan kuruluşlar, konut finansmanına ek olarak taşıt, işyeri, ofis, arsa gibi gayrimenkullerin finansmanı gibi birçok alan için kaynak sağlamaktadır.

 

    2022 yılı ilk yarısında tasarruf finansman şirketlerinin toplam varlık büyüklüğü 64,6 milyar TL'ye ve müşteri sayısı da 2 milyon kişiye ulaşmıştır. Tasarruf finansman şirketlerine (TFŞ) ilişkin ilk düzenleme, 7292 Sayılı Kanun’da yapılan değişiklik ile 2021 yılında hayata geçirilmiştir. Söz konusu düzenleme ile tasarruf finansman şirketlerinin çalışma usul ve esasları yasal bir zemine kavuşmuştur.

 

    Katılım bankalarının, Bankalar Kanunu içinde tanımlanması ile birlikte banka mı, banka dışı mali kuruluş mu, yoksa alelade bir ticari işletme mi oldukları tartışması da bu süreçle sona ermiş ve katılım bankaları açık bir biçimde, banka alt türü kabul edilmiştir. Bu durum, Maliye Bakanlığı’nın Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ’lerinde de belirtilmiştir.

 

  1. Katılım Bankalarının Tabi Olduğu Mevzuat ve Önemli Düzenlemeler

 

      5411 sayılı Kanun , 01.11.2005 tarihinden itibaren katılım bankalarının Türk mali sektörü içinde bulundukları statü karmaşıklığından kurtulmasına, resmen ve fiilen banka alt türü olarak (mevduat bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları ile birlikte) kabul edilmesine, yapılan düzenlemelerin katılım bankalarının mali sektör içindeki geleneksel bankalar ile rekabet edebilme güçlerine ve hukuki yapılarına önemli ölçüde katkı sağlamıştır.

     5411 sayılı Bankacılık Kanunu m.3 uyarınca katılım bankası: “Bu Kanuna göre özel cari ve katılma hesapları yoluyla fon toplamak ve kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye'deki şubelerini ifade eder”.  Bu tanıma göre katılım bankaları, gerek kendi nam ve hesabına, gerek müşterileri nam ve hesabına, gerekse de kendi namına ve kısmen veya tamamen müşterileri hesabına fon toplayabilme yetkileri dolayısıyla hem mevduat bankalarından hem de kalkınma ve yatırım bankalarından ayrılmaktadır.

      Kanuna göre mevduat bankaları sadece kendi nam ve hesabına mevduat kabul edebilirken; kalkınma ve yatırım bankaları ise hiçbir biçimde mevduat kabul edemez ve katılım fonu toplayamaz.  Katılım bankaları, mevduat kabul edemeyecekleri gibi, faaliyetlerinin gerçekleştirilmesine yarar alt işlemlerin (hukuki ilişkilerin) katılım bankacılığı prensiplerine aykırı olmaması şarttır.

 b) Kanunların Katılım Bankacılığı İlke ve Esasları için Yetersiz Olması ve

         Katılım Finans Kanunu Kapsamında Çözüm Önerileri

 

Katılım finans ilke ve temel esasların çerçevesinde mevcut kanunlarımızı incelediğimizde, 5411 sayılı mevcut Bankacılık Kanunu 57. maddesinde ifade edilen şekliyle;

 

"Bankalar, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında, gayrimenkul ve emtiayı esas alan sözleşmeler ile Kurulca uygun görülecek kıymetli madenlerin alım ve satımı hariç olmak üzere ticaret amacıyla gayrimenkul ve emtianın alım ve satımı ile uğraşamaz, bu madde ile yasaklanan ve sınırlanan faaliyetler kapsamında değerlendirilmez " hükmü ile açıkça katılım finans ilkelerinin uygulanmasına engel bir içerik bulunmaktadır.

 

Bu noktada tespitimiz; Bankacılık kanuna bakıldığında bankaların ticaret yapamaması yanında katılım bankaları ile ilgili farklı düzenlemeler yapılmak istenirken ilgili bankacılık kanunu çerçevesinde hukuki uyuşmazlıklarla daha yüzeysel düzen görülmektedir. Bu maddenin bir sorun olduğu gerçektir..

      Mevcut kanunlardaki eksiklik ve katılım bankalarının da diğer olduğundan bu konudaki kanunların eksikliği ciddi manada hissedilmektedir. Bankalarla aynı kanuna tabi olması toplum nezdinde zaten var olan faizsiz çalışmadığı kanaatine istemeden de olsa katkıda bulunmaktadır. Katılım bankalarının hem ülke çapında hem de dünya çapında gelişerek daha iyi bir konuma gelmesi ve faizsiz bir ekonomik düzenin tesisi için her anlamda adımlar atılarak Katılım Finans Kanunu ile uygulama alanı düzenlenecektir.

 

  1. TÜRKİYE’DE KATILIM FİNANSI VE KATILIM FİNANS KANUNU’NUN GELİŞİMİ, KAPSAMI ve ETKİLERİ

 

       Önceki bölümlerde ifade ettiğimiz ve vurguladığımız, 2007-2008 Finansal Krizinden sonra yaşanan arayışlar alternatif finansman yöntemlerine olan ilgiyi artırmıştır.

       Katılım esasına dayalı olan İslami finansın bu alternatif arasında en sistematik özelliğe ve kavramsal bütünlüğe sahip olması; İslam tarihinde faizsizlik esasına dayalı bir çok kurum, kavram ve ortaklıklar gibi yöntemler geliştirilmiş olması; konvansiyonel finanstan farklı ve onun aksaklıklarını taşımayan özgün bir sistemin kurulmasına imkân verecek bir potansiyeli işaret etmektedir. Bunun için Katılım Finans ilkelerinin kurumsallaştırılması, hukuki dayanağının sağlanması ve sistemli bir yapıya kavuşturulması amacıyla Katılım Finans Kanunu hazırlanmıştır.

      Bu kanun kapsamında ortaya çıkacak etki ise; dünyadaki büyüklüğü yaklaşık 2 trilyon doları bulan İslami bankacılığın %2.5'lik kısmı Türkiye'dedir. Bu durum Türkiye'nin katılım bankacılığındaki tecrübesi, birikimi ve potansiyeli düşünüldüğünde oldukça düşük kalmaktadır. Türkiye'nin, dünyada büyüyen mevcut İslami finans pazar payını büyütmesi ve mevcut katılım bankacılığı potansiyelini kullanması ve geliştirmesi amacıyla hukuki çerçevenin oluşması ve kanuna dayalı kurumsal yapısı sayesinde Katılım finans sisteminin; Türkiye'deki mevcut katılım bankacılığı pazar payının büyütülmesi ve dünyadaki büyüklüğü artan İslami finans sisteminin ilgisi ve güvenini sağlayacaktır.

       Bu amaçla ortaya çıkan Katılım Finans Kanunu ile birlikte hem Türkiye'deki finansal altyapının daha istikrarlı bir yapıya kavuşturulacak, hem de küresel ölçekte sürdürülebilir bir finansal sistemin tesis edilmesi sağlanacaktır.

 

 

  1. KATILIM FİNANS KANUNU HEDEF VE STRATEJİLERİ

 

       En temelde katılım Finans Kanunu ile Türkiye’de uzun yıllardır istenilen seviyede kurumsal yapıya kavuşamamış ve ilgili finansal ürünlerin mevcut kanunlar kapsamında Faizsizlik ilkesi  gibi temel ilkeler çerçevesinde; Katılım Finansının Yapısının iyileştirilmesini hedeflemektedir. Katılım finansının sahip olduğu istikrarlı, reel sektörü ve üretimi destekleyen, riskin minimize edildiği faaliyet yapısı, sürdürülebilir bir küresel finans ve ekonomik sistemi için oldukça önemlidir. Türkiye'de genel finans sektörü içerisinde katılım finansının sektördeki payının artma potansiyeli oldukça yüksektir. Potansiyel payı ve jeopolitik konumunun getirdiği avantajlar itibarıyla, “Katılım Finans Kanunu” ile hukuki güvence, kurumsal yapının sağlanması ve kanun kapsamında temel ilkelerin korunması olacaktır.

 

 

  1. KATILIM FİNANS STRATEJİ BELGESİ ÇERÇEVESİNDE DÜZENLENEN

KATILIM FİNANS KANUNU UYGULAMA ALANLARI ÖRNEKLERİ

 

  1. KATILIM FİNANS KANUNU KAPSAMINDA SERMAYE PİYASALARI(KSP)

HUKUKİ VE KURUMSAL ALTYAPISI

 

  a) Katılım Finans Kanunu Kapsamında Kira Sertifikası (Katılım Finans Sukuk)

       Küresel düzeyde İslami sermaye piyasalarına yönelik yasal ve kurumsal altyapı örnekleri ülkelere göre farklılıklar göstermektedir. İslami sermaye piyasasının öncü ülkelerinden Malezya’da İslami sermaye piyasasına özgün müstakil bir kanun bulunurken, İngiltere’de ise mevcut kanunlara düzenlemeler getirilerek İslami finans ve sermaye piyasasının önü açılmıştır. Türkiye’de, katılım sermaye piyasalarının Malezya’dan farklı olarak ayrı bir müstakil kanunu bulunmamaktadır. İngiltere’ye benzer şekilde ilgili mevcut kanunlara ilave veya alt düzenlemeler getirilerek katılım sermaye piyasalarının faaliyet alanı oluşturulmuştur. 2010 yılında yayımlanan III.43 sayılı “Kira Sertifikaları ve Varlık Kiralama Şirketlerine İlişkin Esaslar” tebliği ile Türkiye’de ilk defa katılım sermaye piyasası ürünleri mevzuat kapsamında tanımlanmıştır. Söz konusu Tebliğ ile sukuk, SPK mevzuatına girmiş ve İslami finans yazınındaki icâre sukuk modeli “sahipliğe dayalı kira sertifikası” olarak tanımlanmıştır.

        Böylece yapılan ilk düzenleme ile sukuk, SPK mevzuatında “kira sertifikası” olarak tanımlanmıştır. 2012 yılında 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanununda yapılan düzenleme ile katılım sermaye piyasası ürünleri ile ilk defa kanun düzeyinde kabul edilmiştir. Katılım sermaye piyasası alanında kanun ve altyapı bazında yapılan düzenlemelerin ardından 2016 yılından sonra vergisel anlamda ve piyasa işleyişi açısından tamamlayıcı düzenlemeler yapılmıştır. Bu anlamda 2016 yılında vergi düzenlemeleri yapılmış ve özel sektör kira sertifikası ihraçlarının önündeki vergisel engeller kaldırılmıştır.

 

     Müteakiben, 2018 yılında katılım esaslı repo ve ters repo pazarı oluşturulmuştur. 2021 yılında ise Borçlanma Araçları Şemsiye fonlarına dâhil edilen finansal varlık yapısı değiştirilerek kira sertifikalarının pazar payı genişletilmiştir. 2022 Şubat ayında iklim değişikliğine uyumlu veya iklim değişikliği risklerinin azaltılmasına katkı sağlayan tematik projelere finansman sağlamayı amaçlayan sürdürülebilir ve/veya yeşil kira sertifikaları için SPK tarafından bir rehber yayımlanmıştır.

       Takip eden aylarda ise TKBB Danışma Kurulu tarafından katılım endekslerine dâhil edilecek şirketlerin belirlenmesi ve katılım esaslı pay senetlerinden doğan mahzurlu kazançların arındırılmasına ilişkin hususlarda referans alınacak iki farklı rehber yayımlanmıştır.

 

 b) Katılım Finans Kanunu Kapsamında Kitle Fonlaması

 

      Türkiye’de Kitle Fonlaması, 2017 yılında 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanununda yapılan değişikliğe kadar sadece ödül ve bağış bazlı olarak uygulanmış olup, 2017 yılı sorasında paya dayalı kitle fonlamasına ilişkin düzenlemelerin de önü açılmıştır. 2019 yılında ise SPK tarafından “Paya Dayalı Kitle Fonlaması Tebliği (III-35/A.1)” yayımlanarak paya dayalı kitle fonlaması uygulamaları yasal bir zemine oturtulmuştur.

 

      Müteakiben, 2021 yılında “Kitle Fonlaması Tebliği (III-35/A.2)” ile girişimlerin dijital platform üzerinden ortaklığa dayalı olarak finanse edilmesinin yanı sıra borçlanmaya dayalı olarak da finanse edilmesinin önü açılmıştır. 2019 yılında yayımlanan söz konusu tebliğde kitle fonlaması; “bir projenin veya girişim şirketinin ihtiyaç duyduğu fonu sağlamak amacıyla Kurul tarafından belirlenen esaslar dâhilinde Kanunun yatırımcı tazminine ilişkin hükümlerine tabi olmaksızın kitle fonlaması platformları aracılığıyla halktan para toplanması” olarak tanımlanmıştır. Yine söz konusu tebliğin “Platforma İlişkin Esaslar” başlıklı 5/4 maddesinde yer alan ifadeye göre geniş yetkili aracı kurumlar ile katılım bankalarına bazı yükümlülüklerden istisna getirilmiş olup, söz konusu istisna kaidesi hakkı, 2021 yılında yayımlanan tebliğde de “Platformlara İlişkin Esaslar” başlığı altında 5/6 maddesinde saklı tutulmuştur. Diğer bir ifadeyle, kitle fonlaması platformu kurmak isteyen katılım bankaları ve geniş yetkili aracı kurumlara kolaylık tanınmıştır.

       Türkiye’de kitle fonlaması platformları üzerinden yürütülen projelerin katılım finans prensipleri açısından denetim mekanizması bulunmadığından dolayı, şu ana kadar gerçekleşen veya gerçekleşmekte olan kampanya projelerinin finansman modeli ortaklığa dayansa da taraf sözleşmeleri ve kampanya şirketleri açısından katılım finans esaslarına uyumuna ilişkin net bilgi bulunmamaktadır. Bu açıdan, katılım finans derecelendirme mekanizmasının kitle fonlaması platformlarının katılım finans esaslarına uyumunun ölçülmesi açısından da önemli olduğu değerlendirilmektedir.

 

 

  1. KATILIM FİNANS KANUNU KAPSAMINDA KATILIM SİGORTACILIĞI (TEKAFÜL) UYGULAMALARI

 

 

       Türkiye’de katılım sigortacılığı şirketleri 2010 yılından bu yana faaliyet göstermektedir. 2021 yılı itibarıyla Türkiye’de katılım sigortacılığı alanında, altısı pencere usulü olmak üzere, 12 şirket faaliyet göstermektedir. 2020 yılında yayımlanan Katılım Esasları Çerçevesinde Sigortacılık ve Bireysel Emeklilik Faaliyetlerine İlişkin Yönetmelikte, 31.12.2021 tarihinden sonra pencere usulü ile faaliyette bulunan şirketlerin faaliyetlerine son verileceği açıklanmıştır.

     

      Katılım sigortacılığına ilişkin ilk mevzuat düzenlemesi 20 Eylül 2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan “Katılım Sigortacılığı Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” ve 2017/22 Sayılı "Katılım Sigortacılığının Uygulanmasına İlişkin Genelge" ile olmuştur. Yönetmelikte, katılım sigortacılığı, katılım reasüransı, katılımcı yatırım fonu, mudârebe yönetim modeli, vekâlet yönetim modeli ve vekâlet/mudârebe karması (hibrit) model tanımlarına yer verilmiştir.

 

       Yeni düzenleme ile Türkiye’ye özgü yeni bir katılım sigortacılığı modeli oluşturulması hedeflenmektedir. Söz konusu model ile katılım sigortacılığı faaliyetleri, danışma komitesi kurulması, dinen meşru olmayan konu ve risklerin teminat altına alınmaması ve finansal varlıkların katılım esasları çerçevesinde yönetilmesi olarak üç ana dayanak üzerine konumlandırılmıştır.

 

       Yeni modelde sermayedar fonlarının ayrıştırılması, sözleşmenin hibe esaslı olması, iade, bakiye ve borç gibi uygulamalar zorunlu tutulmamaktadır. Operasyonel yükü az ve kendi iç denetim mekanizması bulunan bir model benimsenmiştir.

 

        Katılım Sigortacılığı Sektöründe ihtiyaç duyulan reasürans kapasitelerinin sağlanması amacıyla Türk Reasürans AŞ çatısı altında Türk Katılım Reasürans AŞ kurularak Şubat 2022'de faaliyetlerine başlamıştır. Türk Katılım Reasürans AŞ ülkemizde Katılım Reasüransı alanında faaliyet gösterecek ilk reasürans şirketi olmuştur. Şirketin başta hayat dışı olmak üzere hayat branşlarında hizmet vermesi ve şirketin sadece yurt içinde değil uluslararası piyasalarda da önemli bir portföye sahip olması beklenilmektedir.

 

 

  1. KATILIM FİNANS KANUNU KAPSAMINDA KATILIM FİNANS İLKELERİ

DERNEK / VAKIF UYGULAMALARI

 

 

 a) Katılım Finans Sisteminde Dernek Uygulamaları

       Dernek faaliyetleri 23/11/2004 tarih ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu’na tabidir. Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasında yapılan tanıma göre, dernek: “Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” ifade etmektedir.

         Dernekler, hukuka ve ahlaka aykırı amaç taşımayan ve kazanç paylaşma dışında bir amaç üzere bina edilen sivil toplum kuruluşlarıdır. Mevzuatta doğrudan ya da dolaylı olarak -sandık kurma hariç- derneklerin mikrofinans faaliyeti yapabileceği hüküm altına alınmamıştır. Bu açıdan bir boşluk bulunmaktadır.

        Dernekler Kanunu ve Dernekler Yönetmeliğinde belirtildiği üzere, dernek tüzel kişiliği içerisinde sandık kurmak ve bu sandık aracılığıyla üyelere kısa vadeli kredi sağlamak gibi hizmetler sağlanabilmektedir. Ancak bu sandığın sağladığı kredi imkânından yararlanabilmek için sandığa üye olma şartı bulunmaktadır.

 

  b) Katılım Finans Sisteminde Vakıf Uygulamaları

     Türk Medeni Kanunu’na (TMK) göre vakıflar, “gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.” İlgili kanuna göre, vakıf senedinde vakfın kuruluş amacı, bu amaca özgülenen mal ve haklar, teşkilatlanma biçimi ve yerleşim yeri belirtilmelidir.

      Mikrofinans açısından vakıfların statüsü derneklerle benzerlik göstermektedir. Mikrofinans derneklerde olduğu gibi vakıflar için de yasaklanmış bir faaliyet değildir. Elde edilen bir kazanç söz konusu olduğunda ise iktisadi işletme kurulması şarttır. Ancak iktisadi işletme kurulması mikrofinans faaliyetini yapabilme anlamına gelmemektedir. Zira mikrofinans faaliyetinde kâr etmek (enflasyon farkı dâhil) düzenleyici ve denetleyici kurumlar tarafından kredi kullandırma faaliyeti olarak değerlendirilecek, ayrıca izin, denetleme ve vergi gibi farklı işlemler söz konusu olacaktır.

      Derneklerin mikrofinans faaliyeti yapabilmeleri için sandık uygulamasından daha kapsayıcı bir düzenlemeye ihtiyacı bulunmaktadır. Bu çerçevede, ticari şirketler yanında dernek, vakıf ve kooperatifleri de kapsayacak bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir.

 

D) KATILIM FİNANS KANUNU KAPSAMINDA ULUSLARARASI KATILIM FİNANS TAHKİM MERKEZİNE İLİŞKİN HUKUKİ DAYANAKLAR, ENGELLER VE MEVZUAT/YASAL ÇERÇEVEDE GEREKLİ DEĞİŞİKLİKLER İLE BİZİM ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ

 

       Türk hukuk sisteminin tahkim alanındaki altyapısı, Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezinin bölgesel ve küresel bir merkez olabilmesi açısından oldukça elverişlidir. Uluslararası anlaşmalar, evrensel hukuk kuralları ve modern gelişmeler esas alınarak hazırlanan 4686 Sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu (MTK) ve 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda yer alan tahkime ilişkin düzenlemeler UNCITRAL Model Kanunu örnek alınarak yer almıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin tahkime ilişkin mevcut hukuki altyapısı yurt içi ve uluslararası alandaki uyuşmazlıklar için yeterli ve gerekli hukuki korumayı ve düzenlemeleri içermektedir. Küresel finans merkezlerinin yatırımcılar için etkin, adil ve hızlı uyuşmazlık çözüm imkânları sunması da oldukça önemlidir.

 

       Dolayısıyla, Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezi, İstanbul Finans Merkezi’nin öncelikle bölgesel ve nihai olarak küresel bir İslami finans merkezi olma vizyonunun önemli sacayaklarından bir tanesidir.

 

        Tahkimin yaygın ve başarılı olarak uygulandığı ülkelerde, ticari uyuşmazlıklar söz konusu olduğunda, taraflar genellikle yerel mahkemelerden ziyade tahkime yönelmekte ve bu sayede daha hızlı, etkin ve güvenilir şekilde çözüm olanağı bulmaktadırlar. Tahkimin taraflar için en avantajlı olduğu noktalar ise tarafların tahkimdeki irade serbestisi, yetkin ve uzman hakemler, gizlilik, hızlılık, kararların bağlayıcılığı ve hakem kararının diğer ülkelerde tanıma ve tenfizinin mümkün olabilmesi olarak özetlenebilir.

        Ülkelerin hukuk kuralları ile İslami finans prensipleri arasında belirli noktalarda çelişkiler mevcut olabilmektedir. Bu çelişkiler de İslami finansın gelişmesi önünde önemli bir engel hâline gelebilmektedir. Öte yandan, tahkim sisteminde tarafların irade serbestisi ilkesi, yargılama bakımından tarafların iradelerine öncelik vermekte olup taraflara uyuşmazlığa uygulanacak hukuku seçme imkânını tanımaktadır.

      Dolayısıyla, tarafların tahkim yoluyla İslam hukukunu “uygulanacak hukuk” olarak seçme imkânlarının hukuki olarak var olması, İslami finansın gelişmesi noktasında da önemli bir adımdır.

 

  1. Dünyada İslami Tahkim Örnekleri

 

 

  1. Uluslararası İslamı Uzlaşma Ve Tahkım Merkezı (Iıcra)

 

     2005 yılında İslam Kalkınma Bankası ve Birleşik Arap Emirlikleri himayelerinde Dubai’de kurulan Uluslararası İslami Uzlaşma ve Tahkim Merkezi (International Islamic Centre For Reconcillation and Arbitration: IICRA), bankacılık, finans, gayrimenkul ve ticari yatırımlardan doğan uyuşmazlıkların İslami prensiplere (Sharia Law) uygun olarak arabuluculuk ve tahkim yoluyla çözülmesini hedeflemektedir. Çeşitli Müslüman ülkelerden 70 farklı İslami Finans kuruluşunun üye olduğu IICRA, kurallar kitabında tarafların diledikleri hukuku seçmekte özgür olduğunu ancak hakemlerin seçilen hukukun İslam hukukuna aykırı olan hükümlerini uygulamayacağını belirtmektedir.

 

 

  1. Uluslararası İslami Arabuluculuk ve Tahkim Merkezi

      Uluslararası İslami Arabuluculuk ve Tahkim Merkezi (International Islamic Mediation &  Arbitration Centre: IMAC), Arap Ticaret ve Sanayi Odasının önerisi ve Uluslararası Ticaret Odası iş birliği ile 2008 yılında Hong Kong’da kurulmuştur. IMAC, medeni ve ticari ilişkilerden doğan uyuşmazlıkları arabuluculuk ve tahkim yoluyla çözmektedir. IMAC’ın tahkim uygulamaları kurum bünyesinde oluşturulan “Shariah Rules of Arbitration” kuralları ve UNCITRAL Tahkim Kurallarına dayanmaktadır.

 

 

  1. Dubai Dünya İslami Finans Tahkim Mahkemesi ve Hukuk Ofisi

 

       Birleşik Arap Emirlikleri’nde bulunan Dubai Dünya İslami Finans Tahkim Mahkemesi ve Hukuk Ofisi [Dubai World Islamic Finance Arbitration Tribunal (DWIFAC) and Jurisprudence Office (DWIFACJO)], İslami finans sistemine mahsus olmak üzere, belirli türdeki (FIDIC modeli) sözleşmeden doğan uyuşmazlıkların giderildiği tahkim merkezidir. DWFIAC’ye getirilen uyuşmazlıklar, DWIFACJO tarafından oluşturulan Model İslami Bankacılık Hukuk Kuralları ve fıkhî olarak uygun (Shariah-compliant) DWIFAC kuralları çerçevesinde çözülmektedir.

 

 

 

  1. Asya Uluslararası Tahkim Merkezi

 

      Eski adıyla Kuala Lumpur Bölgesel Tahkim Merkezi, yeni ismiyle de Asya Uluslararası Tahkim Merkezi (Asian International Arbitration Centre: AIAC) İslami Finansa ilişkin tahkim uygulamalarını Kurallar kitabında “Sharia Law” ifadesi kapsamında gerçekleştirmektedir. Malezya’da 2007 yılında çıkarılan İslami Bankacılık ve Finansal Hizmetler Kuralları dokümanında, tahkimde yer alan tarafların uygulanacak hukuk sistemi olarak İslam hukuku kurallarını seçmeleri durumunda, uyuşmazlığın İslami Bankacılık ve Finansal Hizmetler Kurallar çerçevesinde İslam hukuku prensiplerine uygun olarak çözüleceği belirtilmektedir.

      İlerleyen dönemde bu kurallar güncellenmiş ve AIAC i-Arbitration Rules ismiyle 2018 yılında yürürlüğe girmiştir.76 AIAC i-Arbitration Rules dokümanı iki ana bölüme ayrılmış olup ilk bölümde fıkhî uyumlu AIAC i- Arbitration kuralları, ikinci bölümde ise UNCITRAL Arbitration kuralları yer almaktadır.

 

  1. Müslüman Tahkım Merkezı (Mat)

2007 yılında Birleşik Krallık’ta kurulan Müslüman Tahkim Mahkemesi (Muslim Arbitration Tribunal: MAT), İslam hukuku kuralları çerçevesinde İngiliz hukukuna uyum sağlamakta zorlanan Müslüman toplulukların uyuşmazlıklarının giderilmesini amaçlamaktadır. Her ne kadar MAT, aile hukuku ve kişiler hukuku gibi medeni alanlardaki uyuşmazlıkların giderilmesi amacıyla kurulmuş olsa da hâlihazırda ticari uyuşmazlıklara da bakmaktadır.

     MAT Usul Kurallarına göre, hakem heyetinde en az bir İslam hukuku uzmanı ile bir İngiltere ve Galler avukatının yer alması gerekmekte olup hakem heyeti İngiltere ve Galler hukuku ile İslam hukuku kurallarını göz önüne alarak karar vermektedir

 

  1. Astana Uluslararası Tahkım Merkezı (Aıac)

Astana Uluslararası Finans Merkezi (AIFC), Kazakistan’ın uluslararası bir İslami finans merkezi olma hedefiyle kurulmuştur. Bu çerçevede, AIFC’de atılan ilk adımlardan bir tanesi de Astana Uluslararası Tahkim Merkezinin (Astana International Arbitration Center: AIAC) kurulması olmuştur. AIAC, başta BAE menşeili yatırımcılar olmak üzere, yabancı yatırımcıların karşılaşabilecekleri hukuki anlaşmazlıkları tahkim yoluyla hızlı bir şekilde çözme amacı taşımaktadır.

 

 

 

 

KATILIM FİNANS KANUNU KAPSAMINDA ULUSLARARASI KATILIM FİNANS TAHKİM MERKEZİNE İLİŞKİN HUKUKİ DAYANAK, TEMEL SORUNLAR, ENGELLER VE BİZİM ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ

 

       Türkiye’nin hukuki yapısında tahkim yargılaması yoluna başta Anayasa olmak üzere birçok yasada yer verilmiştir. Anayasanın 125. maddesine göre, idarenin taraf olduğu sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklarda millî veya milletlerarası tahkime gidilebilmektedir. Öte yandan, milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebileceği belirtilmiştir.

       Özel hukuka tabi kişilerin yaptıkları sözleşmeler kapsamında uygulanacak tahkim usul ve esaslarının düzenlendiği iki temel kanun bulunmaktadır. Bunlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile 4686 Sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’dur (MTK). MTK kapsamına girmeyen uyuşmazlıklar için HMK hükümleri uygulanmaktadır. HMK ve MTK’ya göre tahkim yargılamasında uygulanacak olan kuralların belirlenmesi hususunda taraflara veya hakemlere irade serbestisi tanınmıştır. Fakat taraflara tanınan bu irade serbestisi tarafların ve hakemlerin her türlü ulusal hukuk düzenlemelerinden tamamen bağımsız olmasına imkân vermemektedir.  

          Hakem heyetinin verdiği kararın belirli ulusal düzenlemelere aykırı olması hâlinde karara karşı iptal davası açılabilmektedir. Karara karşı iptal davası açılmasa dahi ilgili kararın başka bir ülkede tanınması ve tenfizinin gerçekleşmeme riski ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle hakem kararlarına karşı iptal davası açılması ile tanıma ve tenfiz kurumlarının kısaca açıklanması gerekmektedir. Ayrıca, oluşacak uyuşmazlıklarda İslami finans prensiplerinin uygulanıp uygulanamayacağı açıklığa kavuşturulmalıdır.

         İslami finans prensiplerinin ticari olarak kabul edilen yeknesak kurallar olarak nitelendirilmesi hâlinde lex mercatoria kavramının önemi ortaya çıkmaktadır. Lex mercatoria, günümüzde yabancı yatırımlardan doğan uyuşmazlıkların ulusal hukuk yerine ticari örf ve âdete göre çözümlenmesi amacıyla oluşturulan uluslararası ticaret hukukuna özgü normlar olarak tanımlanmaktadır.

        Günümüzde tahkim yargılamasında gelinen noktada, gerek ulusal düzenlemeler gerekse uluslararası sözleşmeler, tarafların uyuşmazlığa uygulanacak hukuku serbestçe seçebileceklerini; böyle bir seçimin yapılmamış olması hâlinde ise hakemlerin uyuşmazlığa uygulanacak hukuku seçebilecekleri esasını benimsemektedir.

      Bu bağlamda İslami finans prensiplerinin bir tahkim yargılamasında lex mercatoria olarak mı yoksa ticari örf ve âdetler olarak mı uygulanacağı sorusu gündeme gelmektedir. Lex mercatoria ve ticari örf ve âdet kavramlarının her ikisi de alışılmış ticari davranış kalıplarına dayanmaktadır.

 

          Uluslararası tahkimde hakemler lex mercatoriaya sadece taraflarca açıkça atıf yapılan hâllerde değil, çoğu kez tarafların hukuk seçimi yapmadığı hâllerde veya taraflarca seçilen hukukun boşluklarını doldurmak için başvurmaktadır. İslami finans prensipleri lex mercatorianın kapsamında değerlendirilmese dahi ticari örf ve âdetler kapsamında uygulanabilmektedir. Öte yandan, tarafların lex mercatoria kapsamında Türk hukukunu uygulanacak hukuk olarak seçmeleri, uyuşmazlığın İslami finans prensiplerine göre çözülmesini, verilecek olan hakem kararının diğer ülkelerde de tanınarak tenfiz edilmesini ve Türk hukukunun yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklarda uygulanacak hukuk olarak seçilmesi suretiyle hukuk ihracatı yapılmasını sağlayacaktır.

       Tahkim merkezince belirlenen tahkim kurallarında, Türk hukukunun haricindeki diğer ulusal hukukların seçilmesi imkânının tanınması da mümkündür. Bu durum, diğer ulusal hukukların İslami finans prensipleri (bu bağlamda lex mercatoria) ile uygulanmasını isteyen yatırımcıların, uyuşmazlıkların çözümü için Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezini tercih etmelerinde rol oynayacaktır. Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezinin kurulmasıyla, İstanbul Finans Merkezine çekilmesi hedeflenen yatırımcı kitlesinin bir kısmının Orta Doğu’da olması da Tahkim Merkezinde hukuk seçimi yapılabilmesinin önemini artırmaktadır. Bunun birçok sebebi olmakla birlikte iki husus özellikle önem arz etmektedir:

• Türk hukuk sisteminde yer alan birçok kanun, çeşitli Avrupa ülkelerinin kanunlarından yararlanılarak hazırlanmıştır. Ayrıca, Avrupa Birliği Uyum Süreci kapsamında Türk hukuk sistemi de Avrupa Birliği Yönergelerine uyumlu hâle getirilmektedir. Bu durum hukuk güvenliği, hukukun evrenselliği, hukukun emredici hükümleri gibi unsurları gözeten yatırımcılar açısından büyük önem arz etmektedir. Ayrıca Türk hukuk sistemi, usul ve esasa uygulanacak hukuk bakımından bütün uyuşmazlıkların hukuk kuralları içerisinde çözülebilmesini sağlayacak bir sistem sunmaktadır. Dolayısıyla taraflar arasındaki uyuşmazlıklar, Türk hukukunun uygulanacak hukuk olarak seçilmesi durumunda, günümüz şartlarına uygun ve adil bir şekilde çözümlenebilmektedir.

• Türk hukukunun uygulanacak hukuk olarak seçilmesinin yatırımcılar için bir diğer önemi ise Türkiye nüfusunun çok büyük bir çoğunluğunun Müslüman olması yanında laiklik esasına göre işleyen bir hukuk sisteminin var olmasıdır. Toplumumuzun dinî değer yargıları ile tabi olunan laik hukuk kuralları uyumlaşmıştır. Dolayısıyla birçok unsuruyla kültürel çeşitliliği barındıran Orta Doğulu yatırımcılar için de Müslüman bir toplumun değer yargılarıyla çelişmeyen bir hukuk sisteminin varlığı hem kültürel yakınlık hem de hukuk güvenliği sağlamaktadır.

      Dolayısıyla, Türk hukuk mevzuatı açısından sektörel bir tahkim ve arabuluculuk merkezi kurulması önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Örneğin, Enerji ve Altyapı Hukukuna ilişkin Orta Asya, Avrupa, Balkanlar, Orta Doğu ve Afrika bölgelerinde şirketler arasında yaşanan uyuşmazlıkları kurumsal olarak çözüme kavuşturma amacı ile Enerji Hukuku Araştırma Enstitüsü bünyesinde kurulan Enerji Uyuşmazlıklar Tahkim Merkezi (Energy Disputes Arbitration Center), sektörel tahkim merkezi olması açısından ülkemizdeki ilk örnektir. Bu bakımdan İslami finansa ilişkin uyuşmazlıkların çözümü amacıyla Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezinin kurulması hukuken mümkündür. İslami finans alanında bir tahkim ve arabuluculuk merkezi açılabilmesi için herhangi mevzuat değişikliğine ihtiyaç bulunmamaktadır.

 

 

KATILIM FİNANS KANUNU KAPSAMINDA ULUSLARARASI KATILIM FİNANS TAHKİM MERKEZİNE İLİŞKİN BİZİM ÇÖZÜM HUKUKİ ÖNERİLERİMİZ

 

        Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezi uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak yalnızca tahkim mekanizması hizmetini sunmamalı bunun yanında başta arabuluculuk olmak üzere diğer dostane çözüm yöntemleri ile uyuşmazlık çözme yetkisini haiz olmalıdır. Bununla birlikte, arabuluculuk yoluyla verilen kararların icra edilebilmesi için Singapur Sözleşmesine uygun olması zorunluluğu unutulmamalıdır.

      İslami finans sözleşmelerinin uluslararası tahkim yargılaması ile çözülmesi, tarafların ihtiyaçlarını, beklentilerini karşılayacak en makul uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden biridir. Tarafların tahkim yargılamasına başvurmalarındaki amaç, aksi kararlaştırılmadıkça yargılamanın gizli oluşu, yargılama usulüne, tahkim sözleşmesine ve sözleşmenin esasına uygulanacak hükümlerin bizzat taraflarca İslami finans prensiplerine göre seçilmesi, yargılamayı yapacak hakem veya hakemlerin de yine taraflarca seçilmesi, yargılamanın çok daha kısa sürmesi, yargılama sonucu verilen kararın bağlayıcılığı gibi sebeplerdir.

         Taraflar bu sayede kararlarına güvendikleri hakemleri kendileri seçerek, tercih ettikleri hukuk sisteminin uyuşmazlıklarına hâkim olmasını sağlayabilmektedir. Ancak, tarafların tahkim yargılamasından bekledikleri yararı tam ve eksiksiz şekilde elde edebilmeleri için her şeyden önce, uluslararası sözleşmeler gereğince, usulüne uygun şekilde bir tahkim sözleşmesi veya tahkim şartı düzenlemeleri gerekmektedir.

       Kurulacak olan Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezinin İslami finans sözleşmelerinde tahkim anlaşması hazırlanması konusunda uzman bir ekiple kendisine başvuran kişilere ve kurumlara kusursuz danışmanlık hizmeti verebilmesi gerekmektedir.

        Bu çerçevede, tahkim sözleşmeleri hazırlanırken uyuşmazlığın temeline uygulanacak hukuk ile tahkim sözleşmesine uygulanacak hukukun birbirinden farklı olduğu ve bu hukuk seçimlerinin doğru şekilde yapılmasının taraf menfaatlerini ve tahkim yargılamasının sonucunu da etkileyeceği göz ardı edilmemelidir. İslami finans tahkiminin altyapısı, İslami ve yarı seküler olmak üzere farklı şekillerde oluşturulabilir.

        Seçilen modele uygun kurumsal tahkim kuralları oluşturulup ilan edilmelidir. Örnek tahkim şartları, sektörün ilgilileri ile paylaşılarak uyuşmazlıkların durumunda çözüm mekanizması olarak hizmet sağlayabilir. Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezi ile tarafların hakemlerle birlikte özel amaçlı (ad-hoc) İslami finans kurallarını belirledikleri bir özel uyuşmazlık çözüm prosedürleri yapısının da oluşturulması mümkündür.

 

        Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezinin kuruluşu sırasında atılması gereken en önemli adım, İslami finans alanındaki uluslararası kuruluşlar ve yabancı tahkim merkezleriyle iletişim ve iş birliği içinde bulunmaktır.

 

 

 

           Özellikle uluslararası kuruluşların Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezinin genel kurulunda yer alması Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezinin kuruluş aşamasından itibaren uluslararası bir hüviyet kazanmasını sağlayacaktır. Ayrıca, uluslararası kuruluşların Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezinin kuruluşundan itibaren desteğini almak, ilgili kuruluşlarla bağlantılı yatırımcıların uyuşmazlıklarını Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezine getirmeleri konusunda teşvik edici bir rol oynayacaktır.

         Bunun yanında belirli ülkelerle yapılan uluslararası anlaşmalara, uyuşmazlığın çözüm yeri olarak Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezi şartının (kloz) konulması Tahkim Merkezinin uluslararası uyuşmazlıklarda mecburi yargılama makamı olmasını sağlayacaktır.

 

          Kuruluş sonrası süreç için ise danışma kurulunda ve tahkim divanında İslami finans ve tahkim alanında uluslararası tanınırlığı olan uzman kişilere yer verilmesi Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezinin uluslararası vizyonu için faydalı olacaktır. Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezi bünyesinde kurulacak olan danışma kurulunun diğer tahkim merkezlerinde görülmekte olan davalar için “Bilirkişilik” hizmeti sunması, Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezi ile diğer tahkim merkezleri arasındaki iş birliğini kuvvetlendirecektir.

 

             Tahkim Merkezi organları tarafından belirlenen yahut kullanılması uygun bulunan İslami finans prensiplerinin uluslararası alandaki tanıtımının çok iyi yapılması da büyük önem arz etmektedir. Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezi, kuruluşuyla İslami finansın küresel düzeyde gelişimi için çok önemli bir görevi yerine getirme potansiyeline sahiptir. Burada kuruluş açısından dikkat edilmesi gereken husus, Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezinin haddizatında bir tahkim merkezi olduğu ve bu niteliğinin önüne gelecek uyuşmazlığın konusuyla bağlantılı olmadığıdır.

           Tahkim kuralları başta olmak üzere Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezi tarafından çıkarılacak olan diğer kuralların düzenlenmesinde, uyuşmazlık konusunun hususi olarak İslami finans sektörüne ilişkin olması büyük ölçüde bir fark oluşturmamalıdır. Böylece, Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezi hem bu alandaki başarılı örnekleri ile aynı esaslara tabi olacak hem de uyuşmazlık çözüm yetkisi yalnızca İslami finans uyuşmazlıklarına hasrolunmayıp diğer türlü uyuşmazlıklara da bakma yetkisine sahip olacaktır.

        Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezinin önüne gelen uyuşmazlıklara İslami finans ve İslam hukuku prensiplerinin uygulanıp uygulanmaması ise öncelikle tarafların iradelerine bağlıdır. Tarafların aralarındaki uyuşmazlığa lex mercatoria olarak belirli hukuk kurallarının (Tahkim merkezince belirlenen İslami finans prensipleri yahut daha önce belirlenen AAOIFI fıkhi standartları olabilir) uygulanmasını kararlaştırmaları hâlinde hakem heyeti, uyuşmazlığın niteliğine göre, ancak uygun olduğu ölçüde İslami finans prensiplerini uygulayabilecektir.

 

 

 

 

       Bunun için çok ciddi bir süreye ihtiyaç vardır. Bu sürede iki hususun yapılması çok büyük önem arz etmektedir. Bunlardan birincisi daha önce açıklandığı üzere İstanbul Finans Merkezi ya da Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezi bünyesinde kurulacak olan bir kurulun yeknesak İslami finans prensiplerini belirlemesi ve bu prensiplerin sürekli güncellenmesidir. Diğer görev ise ülkemiz hukuk camiasına düşmektedir.

 

        Yeknesaklaştırıldığı ölçüde İslam hukuku ve İslami finans prensiplerinin lex mercatoria olarak kabul edilebileceğinin akademik makalelerde ve akademik toplantılarda tartışılması; ulusal mahkemelerimizden buna ilişkin kararların çıkması, uyuşmazlıklarda İslam hukuku ve İslami finans prensiplerinin uygulanabilmesinin en önemli adımını oluşturmaktadır. Zira hem kazai hem de ilmi belgelerde bu meselenin bir sonuca bağlanmasıyla artık İslam hukuku lex mercatoria olarak kabul edilebilecektir.

 

        Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezi, İslami finans uyuşmazlıkları yanında, her türlü uyuşmazlığı bünyesinde çözebilecek bir mahiyete sahip olmalı ve tarafların ad hoc tahkim usulüne başvurmasına imkân tanımalıdır. Bu sebeple, tahkim kurallarında, tarafların diledikleri hukuku ve hukuk kurallarını seçebilecekleri açıkça ifade edilmelidir.

 

            Uluslararası Katılım Finans Tahkim Merkezi bünyesinde, sürekli faaliyet gösteren ticari hayatın bir gereği olarak acil durumlara karşı, modern tahkim merkezlerinin de sunduğu gibi bir mekanizma sunmalıdır.

 

 

       Günümüzde “Acil Durum Hakemi” olarak adlandırılan bu mekanizma sayesinde hakem veya hakemlerin göreve başlamasının beklenemeyeceği kadar acil durumların varlığı hâlinde taraflara ihtiyaç duydukları geçici hukuki koruma ve ticari hayatın gereklerine uygun ve etkin bir koruma sağlanmaktadır. Çok kısıtlı durumlar için başvurulan Acil Durum Hakemliği müessesesinde yedi gün içinde karar verilebilmekte ve derhal uyuşmazlık çözülebilmektedir.

 

 

KATILIM FİNANS KANUNU KAPSAMINDA GÜÇLÜ BİR MEVZUAT ALTYAPISININ OLUŞTURULMASI VE KATILIM FİNANS EKOSİSTEMİNİN GELİŞMESİ İÇİN KURUMSAL DÖNÜŞÜM ÖNERİLERİ

 

  1. Katılım Finans Kanununa ilişkin taslak önerisinin hazırlanması

      Katılım bankalarının “katılım finans kurumu” olarak yeniden isimlendirilmesini de içeren müstakil bir Katılım Finans Kanunu taslağı önerisi hazırlanarak söz konusu öneri Türkiye Büyük Millet Meclisine arz edilmiştir.

  1. Diğer Kanunlarda mevzuat değişikliklerine ilişkin önerilerin hazırlanması

       Katılım Finans Kanununun, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu, 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman ve Tasarruf Finansman Şirketleri Kanunu gibi çeşitli kanunlarda ve diğer mevzuatta değişiklikler gerektireceği öngörülmektedir. Buna ilişkin çalışmalar CBFO koordinasyonunda yürütülmektedir.

  1. İkincil mevzuatın hazırlanması

       Katılım Finans Kanununun yayımlanması durumunda, yönetmelik, tebliğ ve benzeri mevzuat kapsamında kapsamlı değişikliklerin yapılması ve Katılım Finans Kanunu ile uyumlu ikincil mevzuatın hazırlanması gerekecektir. Buna ilişkin çalışmalar CBFO koordinasyonunda yetkili kurumlar tarafından yapılacaktır.

 

  1. Vergi ile ilgili düzenlemelere ilişkin çalışmaların yapılması

       Kâr payı ödemelerinin faiz giderlerinden farklı muamele görmesi ve ortaklığa dayalı kira sertifikalarına ilişkin çifte vergilendirme gibi vergisel konularda yapılabilecek düzenlemelere ilişkin çalışmalar yapılacaktır.

  1. KATILIM ESASLI KALKINMA VE YATIRIM FONLARININ VE KOOPERATİF KATILIM FİNANSMAN KURULUŞLARININ KURULMASI, KOOPERATİF SİGORTACILIĞININ GELİŞTİRİLMESİ

      Özellikle altyapı projeleri, yeşil dönüşüm ile ileri ve yenilikçi teknolojiler kapsamındaki yatırımların finansmanına yönelik katılım esaslı kalkınma ve yatırım fonlarının kurulması önerisine ilişkin çalışmalar ve gerekli düzenlemeler yapılacaktır.

      Dünyada da başarılı pek çok örneği bulunan kooperatif bankalarına benzer biçimde, kooperatif katılım finansman kuruluşlarının kurulmasına yönelik çalışmalar ve gerekli düzenlemeler yapılacaktır.

    Katılım sigortacılığı ile temel ilkeleri ve uygulamalarıyla en önemli alanlarından bir tanesi olma potansiyeline sahip kooperatif sigortacılığının geliştirilmesine yönelik çalışmalar ve gerekli düzenlemeler yapılacaktır.

 

KATILIM FİNANS KANUNU İÇERİĞİ UYGULAMANIN GENEL HUKUKİ DEĞERLENDİRMESİ

 

      Katılım Finans Strateji Belgesi ve Temel ilkeler uyarınca Katılım Finans Kanunu Taslağında düzenlenen ilgili tanımların hukuki değerlendirilmesi ve kısaca başlıklar altında özetleri şu şekilde sıralayabiliriz.

 

 

SONUÇ

 

Son olarak katılım finans sektörünün vizyonu ve geleceğine ilişkin birkaç düşüncemi paylaşmak isterim. İnsanı ve insani değerleri geri planda tutan, gelir ve servet eşitsizliklerini besleyen, üretimsiz yapay büyümeye yol açan mevcut küresel finansal mimarinin artık sürdürülemez yapısı, mevcut sistemin temel aktörlerince de dile getirilen bir gerçektir.

 

       Önümüzdeki dönemde, öyle ya da böyle, sistemin mevcut aktörlerince yeni bir küresel finansal mimarinin oluşumuna yönelik somut adımlar atılacaktır. Ancak yeni bir finansal mimari önerisinin tüm dünyada toplumsal bir karşılık bulması için ahlakı ve in sanı merkeze koyan, sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk gibi konuları öne çıkartan bir yapıda olması gerekmektedir. Dolayısıyla katılımcılığı, üretimi, ahlaki değerleri ve risk paylaşımını öne çıkaran katılım finans, tüm insanlığa hitap edebilecek önemli bir potansiyele sahiptir.

       Bu bağlamda; Katılım Finans kavramının temel ilkeleri, İslam Hukuku ve Mevcut Hukuk  Sistemi içindeki gelişimini,  Katılım Finans Strateji Belgesi çerçevesinde değerlendirdiğimiz ve temel tanımlar, uygulama alanları ve ilgili kanunlar kapsamında Katılım Finans Kanunu ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa hayırla getirmesini temenni ederim.