top of page

YAYINLAR/PROJELER

KATILIM (TEKAFÜL) SİGORTACILIĞININ TÜRK TİCARET KANUNDAKİ YANSIMASI NEDİR?

Katılım (Tekafül) Sigortacılığı; yardımlaşma ve işbirliği temelinde katılımcıların birbirlerini sigorta etmesidir. Bu sigortacılık türü ile kişiler primlerini birleştirerek, birinin uğrayacağı felaketin ( kaza, afet vb.) hasarını yardımlaşma ve dayanışma anlayışıyla karşılamaktadır.

Böylece kişiler birbirlerine destek olurlar. Bu yönteme Tekafül ( Faizsiz ) Katılım Sigortacılığı da denilmektedir. 

 

Türk Hukuk sitemimizde Türk Ticaret Kanunu kapsamında uygulaması ise şu şekildedir;

Katılım Sigortacılığında faizsiz sistemde toplanan primler bağış olarak alınmakta ve tek havuzda toplanmaktadır. Havuzda biriken tutar herhangi bir risk gerçekleşmesi halinde mağdur olan poliçe sahibine (sigortalı) mağduriyetini gidermesi için yönlendirilir.
 

Katılım Sigortacılığında sadece Katılım Finans veya bir başka adı Katılım Finans sistemi içinde kalan bir sigortacılık aracı değildir. Bu bağlamda; Türk Ticaret Kanunu ve Sigorta hukukumuzda da düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu madde 1402'de birden çok kimsenin birleşerek, içlerinden herhangi birinin, belirli bir rizikonun gerçekleşmesi durumunda doğacak zararlarını tazmin etmeyi borçlanmaları karşılıklı sigortadır şeklindeki tanımlama ile hukuk sistemimizde yer almış bir sigortalama yöntemidir.

Katılım Sigortacılığının Kooperatif İşletmelerine Hukuki Etkisi

Tekafül sigortacılığı yaklaşımı eski zamanlardan beri devam etmektedir. Dünyada ve özellikle Avrupa'nın hukuk sistemininde kooperatif sigortaları bu anlayışla düzenlenmiştir.

Tekafül Sigortacılık sisteminin temeli ortaklığa dayanır. Risk, ortaklar arasında dağıtılmaktadır.

 

Tekafül sigortacılığının en önemli özelliği ise, şirketlerin toplamış oldukları primleri faizsiz finansman araçları havuzlarında(fonlarda)toplanır ve yatırım yapılır. Böylece toplanan primler hem katılım finans fon ihtiyacı ve faizsiz finansman aracı olarak kullanılırken hem de fon havuzu kar olarak genişlemiş olur. 

 

Tekafül sigortacılığı sisteminde; ilkeleri çerçevesinde mal, can, sorumluluk sigortaları yapılabilmektedir.

 

Temel Sigortacılık ilkeleri; Katılım Finans sözleşmeler için getirdiği sınırlamaların yani; faiz, belirsizlik ve haram unsurları dikkate alınarak belirlenmektedir.

 

Katılım sigortacılığının; Katılım Finansmanı modeli uygulaması özelliklerini taşıdığı açıktır. Çünkü; katılımcılar tarafında izin verilmiş sigorta şirketi tarafından katılım finans ilkelerine uygun olarak yönetildiği ve ortak risk paylaşımıyla dayanışma esaslarına dayanan sigortacılık türüdür.

AVUKAT CEBBAR KULANTAŞ

KATILIM (TEKAFÜL) SİGORTACILIĞI NEDİR?

Katılım (Tekafül) Sigortacılığı; yardımlaşma ve işbirliği temelinde katılımcıların birbirlerini sigorta etmesidir. Bu sigortacılık türü ile kişiler primlerini birleştirerek, birinin uğrayacağı felaketin (kaza, afet vb.) hasarını yardımlaşma ve dayanışma anlayışıyla karşılamaktadır. Böylece kişiler birbirlerine destek olurlar.

 

Katılım (faizsiz) sistemde toplanan primler bağış olarak alınmakta ve tek havuzda toplanmaktadır. Havuzda biriken tutar herhangi bir risk gerçekleşmesi halinde mağdur olan poliçe sahibine (sigortalı) mağduriyetini gidermesi için verilir.

Katılım Sigortası (Tekafül, İslami Sigorta)

 

  • Literatürde "İslami Sigortacılık, Faizsiz Sigortacılık, Teavün Sigortacılığı, Katılım Sigortacılığı" gibi isimlerle de anılan yardımlaşma temelli sigortadır.

  • Dünyada ilk 1979 yılında Sudan'da kurulmuştur.

  • Türkiye'de ise Tekafül sigortacılığ yerine "katılım sigortacılığı" kavramı kullanılır.

  • Malezya'da 1986 yılında Tekafül Yasası çıkarılmıştır.

  • İngiltere, İsveç, Hollanda, Lüksemburg gibi batılı ülkelerde de Tefakül şirketleri bulunmaktadır.

Katılım Sigortacılığı uygulamaları ve formasyonu sadece faizsizlik ilkesinin bir aracı değildir.

Türk Ticaret Kanunu ve Sigorta hukukumuzda da düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu madde 1402'de birden çok kimsenin birleşerek, içlerinden herhangi birinin, belirli bir rizikonun gerçekleşmesi durumunda doğacak zararlarını tazmin etmeyi borçlanmaları karşılıklı sigortadır.

Katılım Sigortacılık / Tekafül sigortacılığı yaklaşımı eski zamanlardan beri devam etmektedir. Dünyada ve özellikle Kıta Avrupa hukuk sistemindeki karşılığı Kooperatif Sigorta fonları ve Kooperatif işletme sigortaları bu anlayış ve yaklaşımla düzenlenmiştir.

Katılım Sigortası (Tekafül Sigortacılığı) sisteminin temeli ortaklığa dayanır. Risk, ortaklar arasında dağıtılmaktadır.

tekaf.png

Katılım (Tekafül) sigortacılığının en önemli özelliği ise, şirketlerin toplamış oldukları primleri faizsiz finansman araçları ve katılım finans havuzlarında “fonlarda” toplanır ve yatırım yapılır. Böylece toplanan primler hem katılım finans kurumları aracı olarak kullanılır hem de fon havuzu kar olarak genişlemiş olur.

Katılım / Tekafül sigortacılığı sisteminde; Katılım Finans ilkeleri çerçevesinde mal, can, sorumluluk sigortaları yapılabilmektedir. Sigortacılık ilkeleri; Katılım Finans Kanunu'nun sözleşmeler için getirdiği sınırlamaların yani; faizsizlik ,belirsizlik ve haram unsurları dikkate alınarak belirlenmektedir.

2te.png

Katılım sigortacılığının; Faizsizlik, aşırı yararlanma ve sömürüye karşı olan Katılım Finans Ekosisteminin ve Katılım Finans Kuruluşlarının uygulaması özelliklerini taşıdığı açıktır.

Çünkü; katılımcılar tarafında izin verilmiş sigorta şirketi tarafından katılım finans ilkelerine uygun olarak yönetildiği ve ortak risk paylaşımıyla dayanışma esaslarına dayanan sigortacılık türüdür.

KATILIM FİNANS KANUNU/ KATILIM SİGORTACILIĞI / KATILIM BANKACILIĞI

KULANTAŞ HUKUK BÜROSU / ANKARA

AVUKAT CEBBAR KULANTAŞ

KATILIM FİNANS SİSTEMİNDE KATILIM BANKACILIĞININ MEVDUAT BANKALARINDAN FARKLARI NELERDİR?

Mevduat Bankacılığı; bireysel ve ticari işlemlere dayalı yürüttüğü faaliyetlerine karşın, katılım bankalarında banka ile müşteriler ortak olarak hareket edip kar ve zarara katılım ilkesi ile faizsiz finansın temel ilkelerinden olan kar-zarar paylaşımı esasına dayanmaktadır.
 

Katılım Bankaları; kar payı paylaşımı fon transferi hasılat paylaşımı ile genelde aylık ekonomik faaliyetler ve üretim karlarının gelen hasılatı üzerinden yapılmaktadır. Bu kar paylaşımı bankadan müşteriye fon transferi, (MUDARABA) denilen özel Katılım Finans ilkelerine dayalı sözleşme esaslarıyla karşılıklı anlaşarak belirlenmiş bir oran üzerinden paylaşılarak hem üretim ekonomisine katkı sağlanmakta hem de finansman ihtiyacı olan tüketici kar-zarar paylaşımı ile hakkaniyetli bir muamele görmektedir.
 

Kar payları belirlenirken ve paylaştırılırken girişilen yatırım, yapılan iş havuzunun niteliği önem taşımaktadır. Katılım bankalarının hesaplarında piyasada faiz değişikliğinden kaynaklana riskleri üstlenmedikleri, faiz değişikliklerine karşı aşırı duyarlı finansal araçlar kullanmadıkları ve faaliyetlerini katılım (Faizsiz) finans yöntemleriyle gerçekleştirdikleri dikkate alındığında, İslami Finans/Etik Finans/ilkelerinin tamamını kapsayan Katılım Finans yönteminin bankacılık faaliyetleri anlamında Proje temelli, Üretim ekonomisine değer yaratan, Reel Sektörle doğrudan ilişkili kaynaklar ürettiği görülmektedir.

 

AVUKAT CEBBAR KULANTAŞ

KATILIM FİNANS KANUNU HAKKINDA HUKUKİ DEĞİŞİKLİK ÖNERİLERİ

(T.C. Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanlığı’na Kulantaş Hukuk Bürosu Kurucusu Avukat Cebbar Kulantaş tarafından hazırlanan Katılım Finans Projesi kapsamında proje öneri özetidir.)​

Katılım bankalarının ve Katılım Sigorta kuruluşlarının, KATILIM FİNANS ilkeleri doğrultusunda faaliyetlerini gerçekleştirebilmesi için bankacılık sektöründe kendine özgü bir kanuni düzenleme olması ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Halen yürürlükte olan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu dünya ve uluslararası mali-ticari piyasalar ile uyumlu olmak adına ve ülke ekonomisinin istikrarı amacıyla çıkarılmıştır. Katılım Bankalarının kendine özgü (sui generis) yapısı ve  hukuki muameleleri olması sebebiyle Katılım ( Faizsiz) Finans yöntemleriyle işlemlerini gerçekleştirilmek için her bankacılık faaliyetinde olduğu gibi Bankacılık Kanununa tabidir.

Mevcut olan Bankacılık kanunu ise; faizle gerçekleştirilen sisteme göre düzenlendiğinden dolayı Katılım Bankaları işlemlerini gerçekleştirirken sistemle uyumsuzluklar ortaya çıkmaktadır. Bu durumu düzeltme için mevcut kanunda yapılan ekleme ve uyarlamalar mevcut durumu daha karmaşık hale getirmiştir. Bunun yerine katılım bankalarının kuruluş amaçlarına uygun faaliyet gösterebilmelerini temin etmek amacıyla; Katılım Finans kurumu olan bu Katılım Bankaların nasıl kurulacaklarını, faaliyete nasıl başlayacağını, nasıl faaliyet göstereceklerini, denetleme ve tüzel kişiliklerini nasıl devam ettirip-sona erdireceğini ayrıntılı bir şekilde düzenlenmesi ile Katılım bankalarının kurumsallaşması anlamında daha nitelikli ve özgün bir yapıya kavuşacaktır.

 

Bankacılık Kanunumuz hükümlerinin tamamı emredici hükümde olup, bu kanun kapsamında cezai yaptırımlar dahi düzenlenmiştir. Banka Hukuku’nun Genel Kanunlar ve Bankacılık Kanunundan sonraki ikinci ana kaynağı Sermaye Piyasası Kanunudur. 

Çünkü; Bankacılık faaliyetleri sermaye piyasası işlemlerine aracılık etmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Katılım Bankaları ticaret yapmak ve bu ticaretten elde edilen karı katılım hesabı yoluyla kuruma fon sağlayan kar-zarar ortağı yatırımcıya aktarmak amacıyla kurulmuştur.

Çünkü FAİZİN OLMAMASI için ticaret yani alım ve satım yapmak İslami Finans İlkelerinin en önemli gereklerindendir. 
 

Mevduat bankalarında müşteriye faiz verilmesi vaadiyle fon toplaması yapılırken; katılım bankaları topladığı ve kullandırdığı fonları alım satım yaparak elde edilen karları yansıtmak suretiyle işlemlerini gerçekleştirmektedir. Dolayısı ile Katılım Bankaları ticaret yapmak durumundandır. 

Mevcut 5411 sayılı BANKACILIK kanununda; ‘Bankalar,2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında, gayrimenkul ve emtiayı esas alan sözleşmeler ile kurulca uygun görülecek kıymetli madenlerin alım ve satımı hariç olmak üzere 'TİCARET AMACIYLA GAYRİMENKUL VE EMTİANIN ALIM VE SATIMI İLE UĞRAŞAMAZ..’ ifadesi düzenlenmiştir.

Katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarına ilişkin hükümler kapsamında 20/2/2020 tarihinde değişiklik yapılmış ve katılım bankalarının Katılım (Faizsiz) Finans işlemi yapabilmesi için şu düzenlemeler yapılmıştır.

Kurul , kurumsal yönetim hükümleri ile koruyucu hükümlerin uygulanmasını da dikkate alarak, kalkınma ve yatırım bankalarından biri, bir grubu ya da tamamı için, belirlenen asgarî veya azamî standart oranlar ve sınırlardan farklı bir oran veya sınır tesis etmeye, hesaplama ve bildirim dönemlerini farklılaştırmaya veya genel olarak belirlenmemiş oran ve sınırlar tespit etmeye yetkilidir.

Katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarınca faizsiz yöntemlerle gerçekleştirilebilecek faaliyetlere ilişkin usul ve esasları belirlemeye Kurul yetkilidir.

Katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarının faizsiz finansman sağlamak amacıyla katıldıkları ortaklıklar 49 uncu maddenin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilmez.

Katılım bankalarının, faizsiz yöntemlerle finansman sağlamaları yoluyla edindikleri ortaklık paylarının toplam tutarı katılım bankaları tarafından kabul edilen katılım fonlarının yüzde ellisini aşamaz ve 56 ncı maddenin birinci fıkrasında belirtilen sınırların hesabında dikkate alınmaz. Katılım bankalarınca faizsiz yöntemlerle finansman sağlanması nedeniyle üstlenilen yükümlülüklerden dolayı gayrimenkul ve emtia üzerine yapılan işlemler 57 nci madde kapsamında değerlendirilmez.

Şeklinde yapılan düzenleme ile 20/2/2020 tarihli ve 7222 sayılı Kanunun 2 nci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “bankalarının finansal kiralama yöntemiyle sağladığı finansmanlar” ibaresi “bankaları” şeklinde, “benzer” ibaresi “Kurulca belirlenecek diğer” şeklinde değiştirilmiştir.

Buna göre; Madde 48 — Bankalarca verilen nakdî krediler ile teminat mektupları, kontrgarantiler, kefaletler, aval, ciro, kabul gibi gayrinakdî krediler ve bu niteliği haiz taahhütler, satın alınan tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları, tevdiatta bulunmak suretiyle ya da herhangi bir şekil ve surette verilen ödünçler, varlıkların vadeli satışından doğan alacaklar, vadesi geçmiş nakdî krediler, tahakkuk etmekle birlikte tahsil edilmemiş faizler, gayrinakdî kredilerin nakde tahvil olan bedelleri, ters repo işlemlerinden alacaklar, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmeler nedeniyle üstlenilen riskler, ortaklık payları ve Kurulca kredi olarak kabul edilen işlemler izlendikleri hesaba bakılmaksızın bu Kanun uygulamasında kredi sayılır.

Birinci fıkrada belirtilenlere ilâve olarak, kalkınma ve yatırım bankaları ile katılım bankalarının taşınır ve taşınmaz mal ve hizmet bedellerinin ödenmesi suretiyle veya kâr ve zarar ortaklığı yatırımları, taşınmaz, ekipman veya emtia temini veya finansal kiralama, mal karşılığı vesaikin finansmanı, ortak yatırımlar veya Kurulca belirlenecek diğer yöntemlerle sağladıkları finansmanlar da bu Kanun uygulamasında kredi sayılır. İfadesi eklenerek Katılım Bankalarının yapısına ve işlemlerine uygun bir alan sağlanmaya çalışılmıştır. Fakat katılım bankalarının hem ülke çapında hem de uluslararası alanda gelişerek iyi konuma gelmesi ve faizsiz bir ekonomi düzeninin  sağlanması için özgün bir KATILIM FİNANS KANUNU olması yolunda adımlar atılmalıdır. 

Batılı ülkelerdeki faiz oranlarının bu kadar düşük olduğu ve bankacılık alanında faizsiz bankacılık alanında araştırmaların yoğunlaştığı bu süreçte Türkiye’deki faiz ile irtibatın azami olması gerektiği bir hakikattir. Mevduat Bankacılığının faiz yoluyla ekonomik yapımızı her anlamda yıprattığı etki ortadayken Katılım Bankacılığının geri kalması durumu sürdürülebilir değildir. 

Bu uygulamalara örnek olarak incelediğimiz;

 

İngiltere İslami (Faizsiz) bankacılığın her anlamda ciddi geliştiği bir ülkedir. Gelişmiş pek çok ülke ekonomisinde faizlerin oldukça düşük olmasının bir sebebi de Katılım Faizsiz Bankacılığın yaygın ve gelişiyor olması gösterilebilir. 

İngiltere merkezli bir varlık yöneticisi olan ve yönettiği 563,3 milyar sterlinlik varlığa sahip bir varlık yöneticisi olan Schroders, yeni bir Küresel İslami Sermaye Fonu başlattı. Lider Yöneticisi Ashley Lester, Salaam Gateway’e yaptığı açıklamada, fonun yatırımcılara çeşitlendirilmiş bir portföy sunacağını  söyledi.

Schroders Sistematik Yatırımlar (SSI) birimi yeni fonu yönetecek. SSI, Schroders’ın Ürün, Çözümler ve Quant bölümünün bir parçasıdır ve emeklilik fonları, devlet varlık fonları, hayır kurumları ve sigorta şirketlerini içeren müşterilere faktör temelli stratejiler getirir. SGK birimi nicel yaklaşımlar kullanır ve belirli modellere sahiptir. Lester, sürdürülebilir bir çok faktörlü yatırım stratejisine sahip ve karlı ve düşük oynaklık hisselerine yatırım yapmayı hedeflediğini söyledi.

Küresel İslami Sermaye Fonu, Dow Jones İslami Sermaye Endeksi içindeki bir dizi hisse senedine yatırım yapacak.

Lester, “Şeriata uygun otantik bir küresel sermaye fonu kurmak kolay olmadı, bizi bir yıldan fazla sürdü,” dedi. Giriş önündeki bazı engellerin, iç en iyi uygulama süreçlerinin yanı sıra düzenleyici onayları içerdiğini belirtti. “Aynı zamanda, yeni bir pazar segmentine girmek ve yeni yatırımcılarla uğraşmak biraz zaman alıyor” dedi.

Şeriata uygun öz sermaye fonlarına tahsis edilmiş yalnızca birkaç büyük geleneksel Birleşik Krallık merkezli yönetici vardır. İngiliz İslami bankalardaki özel masaların yanı sıra Arabesque, TAM Asset Management ve Oasis Crescent, Şeriat uyumlu fonlara sahip varlık yöneticileri arasındadır. Schroders, Küresel İslami Sermaye Fonu için bağımsız mali danışmanları hedef alacak. Fon aynı zamanda perakende yatırımcılara da açıktır ve aracı kanallar ve servet platformları aracılığıyla dağıtılacaktır şeklinde çalışmalar uluslararası alanda kanun yapımı ve mevzuat geliştirme konusunda dikkat çekici gelişmeler olduğunun kanıtıdır. Örnek ülkelerde olduğu gibi;

Katılım Bankalarının ülkemizdeki etkinliğinin artması ve özgün hukuki yapıya kavuşup kanuni eksikliklerin tamamlanması için düzenleme yapılması şarttır. 

Bu bağlamda; Kurumların işleyişlerini sürdürebilmesi için gerekli olan dayanak kanunla ve onlara dayalı yönetmeliklerle belirlenir. Ayrıca kurumlar, gerçekleştirdiği iş ve işlemlerin meşruiyetini kanunlardan alırlar. Katılım Bankaları 1980’li yılların sonunda Özel Finans Kurumları olarak tanımlanmış ve faaliyetlerine başlamıştır. Bu faaliyetlerini yaparken 19/10/2005 yılında kabul edilen 5411 sayılı Bankacılık Kanununa tabidir. Bankacılık kanunu esas itibarı ile faizli mevduat bankacılığı ilkelerinin temeli üzerine kurulduğu için Katılım bankalarının kurulması, işleyişi ve faaliyetleri için kanuna eklemeler yapılmaktadır. KATILIM FİNANS veya FAİZSİZ FİNANS ilkeleri doğrultusunda katılım finans araçlarının faizsiz bir şekilde işlenmesi ilgili kanunların rolü oldukça önemlidir. 

Katılım Finans Kanunu bazı kanun maddeleri ve çözüm önerileri şu şekilde;

+ 5411 sayılı bankacılık kanunu yerine özgün bir KATILIM FİNANS ve BANKACILIK KANUNU çıkarılması,


+ Bu kanun maddeleri özgün olmalı ve katılım finans ilkelerini belirleyen ilke kuralları öncesinde belirlenmelidir.


+ Bankacılık kanununda yer alan alım-satım yapılamaz hükmünü düzenleyen istisna hükmü yerine özgün mevcut ticari hayata uygun ifadelerin kullanılması,


+ Katılım bankaları veya diğer faizsiz finans kuruluşlarının faizsiz nakit kredi(karz-ı hasene) yanında Kredi kartı ve bankamatik alt yapısının düzenlenmesi,


+ Kredi kartlarından gecikme kar payı veya gecikme cezası adında kesinti olmaması sağlanmalıdır.


+ Murabaha işlemi ile müşterinin bankaya olan borcunu ödeyemediği zamanlarda özgün İcra Hukuku ile bağlantılı hukuki yaptırım düzenlenmelidir.


+ Teverruk ( gecikme,ödeyememe) işleminde türev piyasası ürünlerinin kullanılmayacağı kanunda açıkça olmalıdır.


+ Katılım (Tekafül) Sigortacılık Kanunu bir bütün olarak düzenlenmelidir.


+ Sermaye piyasası aracı olan örneğin (sukuk) işlevi ve faaliyeti kanunla belirlenmelidir.


+ Mevduat ve katılım fonu kabulü konusunda yapılan düzenleme ile Kredi kuruluşları ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişi, aslen veya fer'an meslek edinerek mevduat veya katılım fonu kabul edemez, ticaret unvanları ve kamuya yapacakları açıklamalar ile ilân ve reklamlarında bu izlenimi yaratacak ifade ve deyimleri kullanamaz.

Karşılığında hesap cüzdanı yerine makbuz, katılma belgesi, senet ve benzeri belgelerin verilmesi, alınan paraların mevduat veya katılım fonu kabulü sayılmasına engel değildir.

Resmî ve özel kuruluşlar ile ortaklıklarda, yalnız çalışanlarına ait olmak üzere sağlık ve sosyal yardım, emeklilik, ihtiyat ve tasarruf sağlama amaçlarıyla kurulan sandık ve vakıfların münhasıran kendi üyelerinden bu amaçlar için topladıkları paralar ile sigorta şirketlerinin işlemleri bu Kanun uygulamasında mevduat ve katılım fonu kabulü sayılmaz. 

 

Kalkınma ve yatırım bankalarının Kurulca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde kredi müşterileri, ortaklıkları ve ortaklarından sağlayacakları fonlar ile bankalardan, para piyasaları, sermaye piyasaları ve organize piyasalardan kullanacakları fonlar bu Kanun uygulamasında mevduat sayılmaz. 

 

Türkiye'de kurulan kredi kuruluşlarının yurt dışındaki şubeleri ve ortaklıkları, mevduat cüzdanı ve fon toplamaya ilişkin evrakın düzenlenmesi işlemlerini faaliyette bulundukları ülkede yapmak zorundadır. Bu şube veya ortaklıklar adına hiçbir şekil ve surette yurt içinde mevduat cüzdanı ve fon toplamaya ilişkin evrak düzenlenemez veya verilemez.

Türkiye'de kurulu kredi kuruluşları, yurt dışında kurulu ortaklıkları veya başka banka veya finansal kuruluşlar adına yurt içinde yerleşik kişilerden mevduat veya katılım fonu kabul etmek amacıyla; evrak ya da cüzdan bulundurmaları, personel istihdam etmeleri, bu ortaklıklar veya başka kredi kuruluşu veya finansal kuruluşlar adına toplanacak mevduat ve katılım fonu üzerinden personele ücret, komisyon, prim ve benzeri adlar altında para ödemek veya personele bu kuruluşların reklamını yaptırmak suretiyle müşterilerini anılan kuruluşlara yönlendirmeleri, bu ve benzeri yöntemler kullanarak yurt dışında kurulu kuruluşlar adına mevduat ve katılım fonu kabul etmeleri, bu madde kapsamında izinsiz mevduat ve katılım fonu kabulü sayılır.

Kredi kuruluşları, mevduat hesapları ile katılım fonu hesaplarını Kurulun görüşü alınmak suretiyle Merkez Bankasınca tespit edilecek vade ve türlerine göre tasnif etmek, tasarruf mevduatı ve gerçek kişilere ait katılım fonunu diğer hesaplardan ayırmak zorundadırlar.

2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu hükümlerine göre ihraç edilen sermaye piyasası araçları hakkında bu madde hükümleri uygulanmaz.

Mevduatın ve katılım fonunun çekilmesi konusunda; 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun rehinlere ve hapis hakkına, 818 sayılı Borçlar Kanununun alacağın devir ve temlikine, takasa dair hükümleri ile diğer kanunların verdiği yetkiler ve koyduğu yükümlülükler saklı kalmak şartıyla mevduat ve katılım fonu sahiplerine ödenmesi gereken tutarları geri alma hakları hiçbir suretle sınırlandırılamaz. 

Mevduat veya katılma hesabı sahipleri ile kredi kuruluşları arasında vade ve ihbar süresi hakkında kararlaştırılan şartlar saklıdır. 

Şeklindeki düzenleme ile her ne kadar ciddi bir araştırma ve çalışma sonucunda elde edilmiş bu çözüm önerilerinin hayata geçmesi faizsiz finans alanında atılacak büyük bir adım olabilme imkanına sahip olsa da; Bu düzenlemeler Katılım Finans’a dair ayrı bir kanun çıkarılması yoluyla hem Türkiye’deki faize olan bağımlılığı azaltacak hem de Türkiye’nin büyüme oranlarında önemli bir paya sahip olan KOBİ düzeyindeki ve diğer bütün işlemlerdeki büyüme oranlarının çok daha fazla bir şekilde artması sağlayacaktır. İşletmelerin büyüme hızlarındaki en önemli etken, ürün maliyetlerinin ve sağlanan finans faizinin asgari düzeyde olmasıdır.

Ülkemizde katılım bankalarına ön yargı ile yaklaşımın bir sebebi de kendine özgü bir kanuni düzenlemesi olmayıp 5411 sayılı Bankacılık Kanunu içinde yer alması nedeniyle faizli bankacılık olduğu düşüncesinin olduğu bir gerçektir. Bu bağlamda; özgün kanuni düzenleme olması olumsuz bakış ve ön yargıları da değiştirecektir. 

Mevcut bankacılık kanunu içinde düzenleme, uyarlama ve değişiklikler yaparak katılım bankalarının ve faizsiz finans kuruluşlarının ilerlemesi ve konjonktürlerinin bir faizsiz finans sistemine dönüşmesi oldukça zor görünmektedir. Sonuç itibarı ile katılım bankalarına özgü KATILIM FİNANS faizsizlik,garar vb. ilkesini gözeten yeni kanun çalışması yapılması ehemmiyet arz etmektedir. 

AVUKAT CEBBAR KULANTAŞ

KATILIM FİNANS KANUNU NEDİR?

Faizsiz finansman uygulamalarının çeşitliliği, katılım bankacılığı ürünleri ve alternatif finansman olarak modelleri ülkemizde hızlı bir ivme ile geliştikçe katılım finans  kuruluş , denetim ve bütüncül bir yaklaşımla Katılım Finans Ekosisteminin yani; Katılım Bankaları, Katılım/Tekafül Sigorta Şirketlerini, Katılım Emeklilik Şirketlerini, Katılım Sermaye Piyasası Kurumlarını ve son olarak BDDK tarafından intibak başvuruları onaylanan Tasarruf Finansman Şirketleri gibi faizsiz finans kuruluşlarının kurumsallaşmasını sağlamak faizsiz finans ve bankacılık ürünlerinin çeşitliliğinin sağlanması konuları başta olmak üzere 'Mevzuat uyum süreçleri ve Kanuni düzenleme' ihtiyacı ortaya çıkmaktadır bu bağlamda; ortaya çıkabilecek mağduriyetlerin giderilmesi, Ayrıca bu ihtiyaç faizsiz finansman  sisteminin yaygınlaşması ve 'kurumsallaşması' anlamında da mevzuat ve düzenlemeler ile sürekli devam etmektedir.  Şöyle ki;

 

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından 12 Mart 2019 açıklanan 'Ekonomi Reform Paketi’nde' KATILIM FİNANS KANUNU konusunda düzenlemelerin ve mevzuat çalışmalarının hızla yapılacağı ilan etmişti. Bu alanda yapılacak etkin mevzuat ve düzenlemelerin devam etmesi yakın dönemde muhtemeldir.
Ayrıca düzenleyici kurum olarak;
2020 yılı Şubat ayında kurumsallaşma anlamında gelişmede;
1 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 527/Ç maddesinin birinci fıkrasını ile; Finansal Stratejiler ve Analiz Dairesi Başkanlığı'nın
ve en önemlisi Katılım Finans Dairesi Başkanlığı'
nın kurulmuş olmasıdır.


Katılım Finans Dairesi Başkanlığı çok önemli bir stratejik kurum olup; katılım finansmanı konusunda stratejiler geliştirmek, bu stratejiler kapsamında alınan kararların ilgili kamu kurum ve kuruluşları nezdinde uygulanmasını takip etmek konusunda etkin rol alacağı ilan edilmişti. KATILIM FİNANS Sisteminin geliştirilmesi ve farkındalığın artırılması amacıyla mevzuat ve etkin düzenlemeler ile özellikle salgın sonrası Faizsiz Ekonomi eğiliminde olan hem ulusal hem de uluslararası yatırımcı ve Katılım finans kurumlarının olumlu anlamda dikkatini çekecektir.
Katılım finansında; Türkiye’nin uluslararası piyasalardaki konumunu anlamında özellikle ASEAN( Malezya, Singapur, vb.) ülkeleri ve Körfez ülkeleri Katılım finans konusunda ülkemizdeki mevzuatlarının, düzenleyici kurumların etkin çalıştığı ve sermaye güvenliğinin sağlandığı durumu yatırımcıları ülkemize yöneltecektir.

 

Katılım Finans konusunda geçmişte yaşanan olumsuzlukların yarattığı mağduriyetler ve dolandırılan binlerce kişi olması durumunun etkisi halen devam etmektedir. Bu olumsuz algıyı elbette kurumlarımız ve kanun yapıcılarımızın yapacağı düzenlemelerle giderecektir.

Son alınan karar sonrası görülmekteki bu İslami Finansman sistemleri konusundaki özgün mevzuat olmadan yaşanabilecek mağduriyetler telafisi mümkün olmayacak hukuki sorunlara sebep olabilir potansiyeldedir. 

Bu bağlamda; ülkemizde Katılım Finans uygulamalarının kanun ve düzenlemeler yoluyla kurumsallaşması, denetimi çok önemli olup gelecekte oluşabilecek istismarların şimdiden önüne geçilmeli ve yaygınlaşan Katılım Finansman  kurumları dikkatle takip edilmelidir.
 

AVUKAT CEBBAR KULANTAŞ

DÜNYADA KATILIM (FAİZSİZ) BANKACILIĞIN DOĞUŞU, TÜRKİYEDEKİ KATILIM BANKACILIĞININ GELİŞME SÜRECİ VE KONVANSİYONEL BANKACILIKTAN FARKLARI AVUKAT CEBBAR KULANTAŞ

Türk finans yapısı içerisinde bankacılık sektörüyle karşılaştırıldığında daha kısa bir geçmişe sahip olan Katılım Bankaları, ülkemizdeki ekonomik ve siyasal konjonktürün etkisiyle birlikte son yıllarda hızlı bir büyüme sürecine girmiştir. Sermayenin küreselleşmesinin de etkisiyle, sermaye noksanlığı yaşayan kalkınmakta olan ülkelere yeni kaynaklar sunmaktadır. Diğer bir taraftan ise, faiz hassasiyeti nedeniyle ekonomiye kazandırılmamış atıl fonların da reel ekonomiye kazandırılmasını sağlamaktadır.

Üç ana bölümden oluşan bu çalışmada dünyada ve Türkiye’de faizsiz bankacılığın doğuşu, fon toplama-fon kullandırma yöntemleri ile konvansiyonel bankacılık sisteminden farkları, avantajları ve dezavantajları incelenmiştir.

Katılım bankacılığı faaliyetlerinin ortaya çıkmasında en büyük etken İslam dininin koymuş olduğu kurallardır. Faizin İslam dininde yasak olması sebebiyle özellikle Müslüman toplumlarda biriken atıl fonları ekonomiye kazandırmak amacıyla katılım bankaları kurulmuştur. Katılım bankaları, özellikle İslam toplumunun ihtiyaçlarına, işlemlerinde faiz kullanmadan cevap veren finansal kuruluşlardır.
 

Faizsiz bankacılık ilkesi, paranın alınıp satılan bir mal olarak değil, bir değişim aracı olmasıyla ilgilidir.
 

Global dünyada faizsiz bankacılık sisteminin en güçlü temsilcilerinin HSBC ve CITI Bank olması, faizsiz bankacılık sisteminin dünyada hızla yayıldığını ve ekonomilere önemli katkılar yaptığını dair önemli bir örnektir.

DÜNYADA FAİZSİZ BANKACILIĞIN GELİŞİM

Katılım bankası, İslami temellere dayanan bir tür finansal kurumdur. Katılım bankalarının en önemli özelliği, katılımcılarının, faiz kazancı yerine kazanılan kâr ve gelirleri paylaşmalarıdır. 

 

Bir finansman müessesesi olarak Faizsiz Bankacılık’ın dünyada ilk uygulaması Mısır Arap Cumhuriyeti'ndeki Mit Gamr kasabasında devlet başkanı Cemal Abdül Nasır döneminde bütün bankaların devletleştirilmesi akımına karşı alternatif olarak geliştirilen bir deneme sonucunda ortaya çıkmıştır. Fellah (Mısır Köylüsü) tarımsal ve ticari ihtiyaçlarını karşılayan ve bunu yaparken müteselsil kefalet felsefesine dayanan, daha çok Venture-Capital (risk sermayesi) ile para vakfı karışımı özgün bir modelde çalışan bu kuruluşa banka sıfatının verilmesi bugün akademik bir tartışma konusudur. Model, hem bankacılığı, hem ticari ortaklığı (kâr ve zarar ortaklığı), hem tekafülü (sigorta) hem "barter" (takas), "icar" (leasing), factoring, vb. alt finansman metotlarını bir arada ve aynı çatı altında, aynı zamanda hayata geçirmiş kendine özgü bir modeldir. (www.riskonomi.com)

Köy Sandığı kavramına yakın bir metotla faaliyet gösterdiği bilinen bu bankanın fikir babası merhum Dr. Ahmed El-Naggar aynı zamanda bankanın hissedarı ve ilk idari personelidir. Bununla birlikte, İngiliz hakimiyeti dönemindeki Hindistan'ın Müslüman bölgelerinde (bugünkü Pakistan vb.) görülen bazı "KOOPERATİF BANKACILIK" uygulamalarının da dünyadaki ilk faizsiz finansman örnekleri arasında yer alır. 

 

Gelişimi münferit uygulamalar şeklinde birçok Müslüman toplumda 21. yüzyılın başlarından itibaren filizlenmeye başlayan bu hareketin bilinçli, organize ve çağdaş metotlarla hayata geçirilmesi fikri ilk kez merhum Suud kralı Faysal döneminde ortaya çıkmıştır. 

 

Kalkınma sürecinin başındaki tüm ülkelerin kendisine yönelttiği fon taleplerini karşılamakta zorlanan Amerika Birleşik Devletleri bu gelişimin İslâm ülkeleri arasında bir an önce örgütlenerek büyük çaplı bir oto-finansman kaynağı oluşturmasını tercih etmiştir. Dünya Bankası (IBRD) modelinde çalışacak birkaç büyük bölgesel banka kurulması ve bu yükün paylaşılması konusunda önayak olmuştur. 

 

Bu amaçla Asya ve Afrika kalkınma bankalarının kuruluşuna paralel olarak 1975 yılında Cidde’de kurulan İslam Kalkınma Bankası (İKB) gerçekten de İslam ülkelerindeki kamusal projelere çok önemli boyutlarda katkıda bulunmasına karşın ihtiyacı karşılamakta yeterli olmamıştır.

Özel sektör projelerine finansman veremeyen İKB' nin bıraktığı boşluğu doldurmak üzere bazı Suudi, Kuveytli, Birleşik Arap Emiri vb. zengin Müslümanların örgütlenmeleri sonucunda 1981'de oluşan "Dar Al-Maal Al-İslâmi" adlı holding İsviçre'nin Cenevre kentinde kurularak faaliyete geçmiştir. Söz konusu gelişmelerin vermiş olduğu bilgi birikimi ve girişimcilik "Dallah Baraka Grubu" ve diğer bazı grupların yatırımlarıyla Orta Doğu’daki Müslüman ülkelerde faizsiz finansman sistemi hızla yaygınlaşmıştır. Uzakdoğu’da (Malezya vb.) ülkenin yönetiminde söz sahibi zengin Müslümanların kurduğu banka ve finansman kurumları, Japon kültür ve teknolojisinin imkânları ile birleşince bölgenin büyük bir ekonomik sıçrama yapmasında lokomotif rolü oynamıştır.

Dünyada mevcut 135 müessese "faizsiz" finansman kuruluşu niteliğinde çalışmakta ve yaklaşık 150 Milyar Dolar'dan fazla bir kaynağı işlemektedir. Her yıl yayınlanan istatistik verilerinden anlaşıldığı üzere dünyada en büyük 1000 banka arasında yer alan bankalardan 89 adedi halen İslam ülkelerinde kurulmuş olan ve faizsiz sistemde faaliyet gösteren finansman kurumlarıdır. Dünyanın en büyük bankalarından Citibank bu sisteme yakın ilgi duymakta olduklarını ifade ederek bu gelişmenin içinde yer almaya gayret göstermektedirler. Bu ilgi, fiilen bu sistemde çalışan özel bankalar kurmak ve şubeler açmak şeklinde olduğu gibi mevcut faizsiz bankalarla ortaklaşa bazı projelere katılmak şeklinde de olabilmektedir. 

Katılım Finans (Faizsiz finansman) sistemine batılıların 30 yıl önce yakıştırdığı sıfat, Türk halkı için de ters gelmeyen bir sıfattır; İslâm Bankacılığı... Ancak, faizin "haram" edilmiş olması sadece İslamiyet'te değil fakat tüm semavi dinlerde kabul gördüğü için, asli kültür öğelerine gittikçe daha çok ilgi duyan ve köklerindeki değerleri keşfeden bütün toplumlarda faizsiz bankacılık kavramı özel ve saygın bir yer kazanmaktadır. Kurucusu Prens Muhammed Al Faisal olan ve merkezi Cidde'de bulunan Dünya İslam Bankaları Birliği'nin en belirgin faaliyeti, konvansiyonel bankacılık standartlarını ve faizsiz finansman sistemini karşılıklı olarak birbirine adapte etmektir. 

2. TÜRKİYE’DE KATILIM (FAİZSİZ) BANKACILIĞIN TARİHSEL GELİŞİMİ

25 Şubat 1984 tarihinde Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın, 21 Mart 1984 tarihinde T.C. Merkez Bankası’nın yayımladığı tebliğlerle sistemin ayrıntıları düzenlenmiştir. Daha sonra çıkarılan çeşitli tebliğ ve düzenlemeler sonucunda bu sistemin yasa ve mevzuat alt yapısı tamamlanmıştır. (Eskici, 2007) Türkiye’de 1985 yılında kurulan Albaraka Türk Finans Kurumu A.Ş. ve Faisal Finans Kurumu A.Ş. İslami bankacılık prensiplerine göre kurulmuş ilk kurumlardır. Bunları 1989 yılında kurulan Kuveyt Türk Evkaf Finans Kurumu A.Ş. 1991 yılında kurulan Anadolu Finans Kurumu A.Ş. 1995 yılında kurulan İhlas Finans Kurumu A.Ş. ve 1996 yılında kurulan Asya Finans Kurumu A.Ş. izlemiştir. 2001 yılında Türkiye’de yaşanan kriz döneminde İhlâs Finans iflas etmiş ve kapatılmıştır. Aynı yıl Ülker grubunca devralınan Faisal Finans, Family Finans adını almış ve 2005 yılında bu banka Anadolu Finans ile birleşerek Türkiye Finans Katılım Bankası kurulmuştur. 2014 yılında kamu sermayeli Ziraat Katılım faaliyete başlamıştır.

3. KATILIM (FAİZSİZ) BANKACILIK FON KULLANDIRMA YÖNTEMLERİ

3.1. Nakdi Krediler
Katılım banklarının reel sektörü nakdi olarak fonlama yöntemleri aşağıda belirtilmiştir.


3.1.1. Kurumsal Finansman Desteği – Murabaha
Katılım bankası ile fon kullanacak tüzel kişilik arasında yapılan sözleşmeye istinaden tüzel kişiliğin ihtiyaç duyduğu emtia, gayrimenkul, menkul, hizmet alımının tüzel kişilik adına satın alınması ve belirli bir kar eklendikten sonra satıcıya peşin olarak ödenmesi bunun karşılığında da tüzel kişi ile önceden belirlenmiş taksit planı üzerinden müşterinin borçlandırılması işlemidir.

Murabaha malın maliyetinin müşteriye bildirilmesi ve üzerine kar eklenerek satılmasıdır. Müşteri satın aldığı mal sebebiyle satıcıya ne kadar kar verdiğini bilmektedir.

Örneğin inşaat sektöründe faaliyetini sürdüren yatırımcı firma inşaat projesi için demir alımı yapmak için 100.000 TL kaynağa ihtiyaç duyduğunu ve bu ihtiyacını banka kaynağı ile finanse etme kararı aldığını varsayalım. Katılım Bankası ile kredi ilişkisi içerisinde olan firma, bankaya alacağı demir ile ilgili satıcı firma tarafından hazırlanan proforma faturayı ibraz ederek mal alımında bulunmak için kredi talebinde bulunur.

Taksit planı üzerinde anlaşıldıktan sonra ilgili banka proforma bedelini satıcı firmaya ödeyerek müşterisini nakdi olarak fonlamış olur. Daha sonra mal satış işlemine ait müşteri adına düzenlenmiş faturanın bir örneğini müşteri bankaya ibraz eder ve fonlama işlemi fatura ibrazı ile tamamlanmış olur. 

 

3.1.2. Bireysel Finansman Desteği

Bireysel ihtiyaçlar için, gerçek kişi alıcıların doğrudan satıcıdan aldıkları mal veya hizmet bedelinin, katılım bankaları tarafından alıcı adına satıcıya ödenmesi karşılığında, alıcının borçlandırılması işlemidir.

3.1.3. Finansal Kiralama (Leasing)-İcara
3226 Finansal Kiralama Kanunu çerçevesinde leasinge söz konusu malların katılım bankaları tarafından satıcıdan satın alınması ve tüzel kişiliğe kiralanması şeklindedir. Leasing işlemlerinde malın cinsine göre KDV (katma değer vergisi)tutarları belirlenmektedir. Leasingde üç taraf söz konusudur. Bunlar yatırımcı, leasing şirketi ve üreticidir. (Aktepe,2014)

Örneğin inşaat sektöründe faaliyetini sürdüren yatırımcı firma yaptığı inşaat projesi için vinç alımı yapmak için 1.000.000 TL kaynağa ihtiyaç duyduğunu ve bu ihtiyacını banka kaynağı ile finanse etme kararı aldığını varsayalım. Katılım bankası ile kredi ilişkisi içerisinde olan firma, bankaya alacağı kule vinç ile ilgili satıcı firma tarafından hazırlanan proforma faturayı ibraz ederek leasing talebinde bulunur. Taksit planı üzerinde anlaşıldıktan sonra ilgili leasing sözleşmesinin noter tarafından onaylanmasını takiben, banka proforma bedelini satıcı firmaya ödeyerek müşterisini nakdi olarak fonlamış olur. Fatura banka adına kesildiğinden ürün bankanın mülkiyetine geçer. Firma aylık taksitlerini ödediğinde banka tarafından hazırlanan kira dekontunu alır ve muhasebesel işlemlerini gerçekleştirir. Vade sonunda ise banka sembolik bir bedel karşılığında ilgili malı müşterisine satar ve mülkiyet müşteriye geçerek leasing işlemi tamamlanmış olur.

3.1.4. Mudarebe
İslam bankalarının en fazla kullanabileceği mudarebe finans metodunda banka, projenin bütün masraflarını karşılar. Başka bir ifadeyle, yapılan yatırımdaki tüm sermayenin sahibi bankadır. Fon kullanan müşteri ise, işe emek ve ustalığının koyar.

3.1.5. Müşareke
İslam hukukunda Şirket’i-inan denmektedir. Mudarebe anlaşmasında bir taraftan sermaye, diğer taraftan emek konulurken, müşarekede taraflar işe hem emek hem sermayeleriyle beraber koyulurlar. Müşarekede ortaklığa katılanlardan bir veya birkaçının işi yapmasıyla ortaklardan her biri, işin yapılmasına katılmayanlar da dâhil, kâra önceden üzerinde anlaştıkları oranda hak kazanırlar.

3.1.6. Teverruk
Nakit bulmak amacıyla bir şahıstan vadeli olarak alınan malı bir başka şahsa peşin satmaya teverruk satışı denilir.(Aktepe,2014) Bu sistem katılım bankaları tarafından ödeme güçlüğü çeken müşterilerin borçlarını yeniden yapılandırılması amacıyla kullanılabilir. İngiltere’deki metal borsasından, ödeme güçlüğü çeken müşteriye kıymetli maden alım satımı yapılmak suretiyle kredinin yeniden yapılandırılmasının sağlanması işlemidir. Malezya vb. ülkelerdeki teverruk işlemi ise daha çok nakdi plasmanların yapılması için kullanılmaktadır.

3.2. Gayrinakdi Krediler
Katılım bankaları nakdi kredi desteklerinin yanı sıra nakdi işlemlerde de müşterilerine hizmet vermektedirler. Gayrinakdi krediler resmi kurum ve kuruluşlara, diğer gerçek ve tüzel kişilere hitaben, belirli bir edimin ya da taahhüdün, belirlenen sürede ve şartlar uyarınca yerine getirileceğini taahhüt eden, yerine getirilmez ise söz konusu taahhüt bedelinin banka tarafından ödeneceğini garanti altına alan belgedir. Bu belgeler;

-Teminat Mektupları   -Akreditifler
-Aval Kabul Kredileri   -Harici Garantiler 

 

3.3. Diğer Bankacılık Hizmetleri
Katılım bankaları nakdi ve gayrinakdi fonlama haricinde diğer konvansiyonel bankaların vermiş olduğu bankacılık hizmetlerini de müşterilerine sunmaktadırlar.(www.turkiyefinans.com.tr) Bu hizmetler;

-Cari hesaplar üzerine çek karnesi hazırlamak -Kredi kartı limiti tahsis etmek  -Spot döviz alım satımı yapmak,  -Yurt içi PÖS (perakende ödeme sistemi) işlemleri yapmak  -Yurt dışı para transferlerini gerçekleştirmek. 

4. FON TOPLAMA FAALİYETLERİ


Katılım bankaları tasarruf sahiplerinden özel cari hesaplar, katılma hesapları ve özel fon havuzları olmak üzere üç yöntemle fon toplarlar.

4.1. Özel Cari Hesaplar:
Türk Lirası ve yabancı para cinsinden açılabilen ve istenildiğinde kısmen veya tamamen geri çekilebilme özelliği taşıyan, karşılığında hesap sahibine anapara dışında kâr ödenmeyen fonların oluşturduğu hesaplardır. Katılım bankaları kurum politikalarına göre cari hesaplara çeşitli oranlarda hesap işletim masrafları uygulayabilmektedirler. Cari hesaplardaki fonlardan gelir vergisi vb vergiler alınmamaktadır. 

 

4.2. Katılma Hesapları
Türk Lirası ve yabancı para cinsinden “kâr ve zarara katılma hesabı cüzdanı” karşılığında yatırılan fonların, katılım bankalarınca kullandırılmasından doğacak Kâr veya zarara katılma sonucunu veren, karşılığında hesap sahibine önceden belirlenmiş faiz, kâr ve diğer nam altında bir getiri taahhüt edilmeyen, ayrıca anaparanın aynen geri ödenmesi garanti edilmeyen fonların oluşturduğu hesaplardır.

Bu hesaplara yatırılan fonlar için katılım bankaları herhangi bir faiz kar vb getiriyi önceden taahhüt edemez. Vade sonunda kurum tarafından belirlenen politikalar dâhilinde kar payı dağıtılmaktadır. Yatırımcılar için bir dahaki dönemde alınacak kar payı oranı olarak, bir önceki dönemde dağıtılan kar payı referans olarak gösterilebilir. Yatırımcı vade içinde mevcut fonlarından para çekebilir. Bu durumda diğer konvansiyonel bankalarda yaşanan vade faizi bozulması işlemi katılım bankalarında yaşanmamaktadır.

Vade içinde yatırımcı tarafından hesaptan para çekilmesi durumunda, vade sonunda hesapta kalan fon üzerinden kar dağıtımı yapılır. Yatırımcı vade sonunda aldığı kar tutarı üzerinden vergi ödemektedir. Katılım hesaplarında müşteriye anapara garantisi de taahhüt edilmez ancak katılım bankalarının her bilanço döneminde kar elde etmeleri neticesinde teoride anapara garantisi olmasa da katılım bankaları mevduat sahiplerine zarar dağıtımı yapmamışlardır. Zira bankanın mevduat sahibine kar yerine zarar dağıtımı yapması günümüz bankacılık sektörü içinde bankanın faaliyetini sürdürebilmesi açısından imkânsıza yakın bir durum oluşturur. 

 

4.3. Sukuk
Özellikle son on yılda önemi ve popülaritesi giderek artan bir finansal araçtır. Dikkat çekici bir hızla büyüyen İslami finansal hizmetlerin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan sukuk, katılım bankaları başta olmak üzere finansal kurum ve kuruluşlara, işletmelere ve ülke hazinelerine finansal piyasalardan İslam hukukuyla uyumlu kaynak sağlama imkânı tanıyan bir araçtır.

Özellikle 1990 lı yıllarda varlığa dayalı menkul kıymet VDMK (varlığa dayalı menkul kıymetleştirme) ile finansal piyasalarda alternatif kaynak oluşturma yönteminin katılım bankacılığı sistemine uyarlaması olarak düşünülebilir. Katılım bankaları kendi bünyelerinde leasing işlemleri yapabilmektedir. 

Leasing işlemlerinden doğan alacakların menkul kıymetleştirilerek ihraç edilmesi ve yatırımcılardan fon toplanması, katılım bankaları için yeni bir finansman kaynağının oluşturulmasına olanak sağlamıştır.

5. KÂR PAYI İLE FAİZ ARASINDAKİ FARKLAR

Öncelikle İslam’ın temel kaynaklarından, İslam âlimlerinin görüş birliği içinde verdikleri hükümlerden ve İslam hukukçularının yazdıkları genel ilkeler literatüründen istifadeyle İslam ekonomisinin temel ilkeleri tespit edilmiştir. Bu ilkeler, ticaretin helal olduğu, tefeciliğin, aldatmanın, israfın, servet stoklamanın, cimriliğin ve faizin yasak olduğudur. 

 

Kar, bir üretim içinde, emeğin eşliğindeki sermayenin, paradan mala, maldan tekrar para veya başka bir hâle evirilip çevrilmesi, kısacası bir mübadele süreci içinde işletilmesi sonucu, mevcut iktisâdi varlıklarda toplum adına meydana getirilen pozitif değer açısından emek ile sermayenin aldığı payıdır. Karda bu üretim sürecinin, yani girişimin zararla sonuçlanması halinde negatif olan ve dolaylı da olsa bütün toplumun etkilendiği bu sonuçtan sermaye sahibi doğrudan etkilenir. Başka bir ifadeyle kâr, toplumla birlikte ve ona bir katkıda bulunulması şartıyla elde edilen artı gelirdir. 

 

Faiz ise, bütün riskleri direkt olarak borçluya, dolaylı olarak da topluma yansıyan, üretim süreci içindeki borç sermayenin, borçlunun zimmetine geçtiği şekliyle mahiyet değiştirmeden getirdiği artı gelirdir. Faizde, kârın aksine ne bir alım-satım ne de paranın bir halden başka bir hale (paradan mala, maldan tekrar paraya veya başka bir mala) çevrilmesi vardır. Ödünç alan kişinin zimmetinde borç olarak karar kılan para vade sonunda, üzerinde anlaşılan şartlara göre, ister borcun cinsinden ister başka cinsten bir fazlalıkla, aynen geri döner.  

 

Faizde sermaye sahibi vade sonunda anaparasıyla birlikte ne kadar faiz edeceğini bilir ve bu miktar artık onun kazanılmış hakkı haline gelir. 

 

Faiz ile kâr arasındaki temel farklardan birisi, faizin doğmamış ve ortada olmayan bir gelirin paylaşımı; kârın ise doğmuş, varlığı kesin olarak ortaya çıkmış ve miktarı tam olarak bilinen gelirin paylaşımıdır. 

 

Kâr, reel bir üretim sonucu elde edilen reel bir gelirin paylaşılması sonucu elde edilir. Faiz ise, üretim ekonomisinden daha çok, bugünkü yaygın tabiriyle, rant ekonomisinin sonucudur.

6. SİSTEMİN AVANTAJLARI

- Kaynak fazlası olan körfez ülkelerinden Türkiye’ye fon gelmektedir. Ortadoğu’nun petrol zengini ülkeleri ile bu sistem sonucu artan mali ilişkiler ve iç içe geçen menfaatlerden ötürü ticari ilişkilerdeki canlanma olmaktadır.-Toplanan fonların tamamen reel sektöre aktarılması. Bankaların bilançoları incelendiğinde 

 

Katılım bankalarında kullandırılan nakdi fonların toplanan fonlara oranı %90’lar civarındadır. Bu oran konvansiyonel bankalarda %70’ler civarındadır. Bu durum katılım bankalarının topladığı fonların tamamına yakınının reel sektöre aktarıldığını, faiz getirisi olan finansal enstrümanlara fon aktarımının yapılmadığı görülmektedir. Türkiye’de katılım bankaları, çalışma prensipleri gereği devlet iç borçlanma senetleri gibi sabit getirili plasmanlara gitmemekte ve T.C. Merkez Bankası’nda blokesi mecburi fonlarla, günlük nakit ihtiyacı dışında kalan paralarla doğrudan reel ekonomiyi fonlamaktadır.

-Katılım bankaları faturalandırılabilen mal ve hizmet alımlarını fonladıkları için piyasadaki gayriresmi ticareti önleyici bir rol oynamaktadırlar. Bu durum da ülkenin vergi gelirlerini arttırmasını sağlamaktadır. 

 

-Katılım bankaları faturalandırılabilen mal ve hizmet alımlarını taksitlendirme yoluyla finanse ettiğinden firmaların finansman sistemlerini disipline eder. Diğer konvansiyonel bankalarda sıkça kullandırılan borçlu cari hesap kredili mevduat hesabı ve türev faizli kredilendirme tekniklerinde herhangi bir faturaya dayandırılmadan müşteriler kredilendirilir. Bu durumda firmaya çektiği kredide serbesti tanımaktadır. Firmalar, bankadan elde ettiği finansmanı serbestçe harcayabilmekte amacı dışında yerlere aktarabilmektedir. 

 

-Katılım bankalarından alınan fonlar, proje bazlı olarak taksitlendirildiğinden firmalar tarafından takibi daha kolaydır. Bilanço dönemlerinde ilgili mali tablolara yansıtılması açısından daha az bir operasyonel yük yüklenmiş olurlar. 

 

-Katılım bankları kriz dönemlerinde diğer konvansiyonel bankaların yaptıkları uygulamalardan farklı olarak kredileri geri çağırma işlemleri yapmamaktadırlar. Bu durum da ülke istihdamının %90’nını oluşturan küçük ve orta büyüklükteki işletmeleri kriz dönemlerinde risklerden korunmasını sağlamaktadır. 

 

-Katılım bankalarının nakdi fonlamalarında taksit planı ticaret işleminin başında belirlenmektedir. Bu nedenle kredini maliyeti firma için kredi kullanımı basında belirlenir bu durum krediyi kullanan firmaya kredi maliyetinin bastan bilinme sinmesinden ötürü belirsizliklerin ortaya çıkmasını engellemiş olur. Katılım bankalarında kredi kullanımı yapıldıktan sonra maliyet değişimi söz konusu değildir. Merkez bankasının uygulamış olduğu faiz oranlarındaki artırım ya da azatlım yapması, ülke içindeki siyasal gelişmeler sonucu ekonomi verilerinde yaşanan dalgalanma kredinin maliyeti yukarı yönlü ya da aşağı yönlü etkilemez. Kredinin maliyeti her koşulda sabit kalacaktır. 

 

-Katılım bankaları, kredi geri ödemelerinde sıkıntı yaşandığında ve kredinin takibe atılmasını gerektirecek durumlarda, reel sektörü fonlama işlemi yapmalarından dolayı, diğer bankalara nazaran müşterilerine daha etik davranarak gerek kredinin yapılandırılması ve gerekse de kredinin takibe atılma süresi olan 90 gün süresinin uzatılması hususunda, daha etik davranmaktadırlar. 

 

-Katılım bankaları, faizle çalışan geleneksel tasarruf kurumlarına manevi inançlar dolayısıyla akmayıp, mali kurumlar dışında, altın, döviz, bina, arsa şeklinde veya yığın şeklinde saklanan fonların ekonominin emrine sunulmasını sağlamaktadır. 

 

-Katılım bankaları özellikle son dönemde bireysel yatırımcılara sunmuş oldukları yeni yatırım araçları aracılığıyla atıl kalmış yastık altı değerlerini reel sektöre çekebilmeyi başarmışlardır. Bu ürünler arasında altın hesabı, gümüş hesabı, platin hesabı, sukuk ihracı vb. ürünlerdir

 

-Katılım bankalarında da gerçek kişilerin açtırmış oldukları mevduat hesaplarında, 100,000 TL ve karşılığı yabancı para cinsine kadar olan meblağ devlet garantisindedir. Katılım bankaları da 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na tabidir.

-Katılım bankaları, İslami bankacılık prensiplerine uygun olarak hareket etme çabası içinde olduklarından, amansızca rekabet eden ve bu sebepten ötürü insani değerleri bir yana bırakan konvansiyonel bankalara nazaran, sektörde daha insani olarak anılmaktadır.

7. SİSTEMİN EKSİKLİKLERİ

-Katılım bankaları, mevduat sahiplerine faiz taahhüdünde bulunamadıklarından, yatırımcılar açısından bir belirsizlik bulunmaktadır.

-Katılım bankaları nakdi fonlamalarını taksitlendirme yöntemiyle yapmaktadır. Taksitin içinde anapara ve kar bulunmaktadır. Uzun vadeli kredi kullandırımlarında banka krediden elde ettiği karı uzun vadede tahsil etmektedir. Elde ettiği karın belli bir kısmını da yatırımcılarının mevduatlarına kar olarak dağıtmaktadır. Bu nedenle katılım bankalarının mevduatlarına dağıttığı kar payları konvansiyonel bankaların mevduatlarına dağıttığı kar paylarına oranla kısmen de olsa daha düşük kalabilmektedir. Ya da oran artırımı durumlarında katılım bankaları süreç açısından daha uzun sürede kar paylarını değiştirebilmektedirler. Bunun temel sebebi konvansiyonel bankaların taksitli krediler yerine faizin daha kısa sürede tahsil edildiği BCH ve KMH (kredili mevduat hesabı) vb kredi fonlama yöntemlerine sahip olmalarıdır. Ayrıca devlet iç borçlanma senedi vb enstrümanlara kaynaklarını aktarabilmeleri de mevduat sahiplerine daha yüksek oranda faiz sunabilme imkânı sunmaktadır. 

 

-Katılım bankaları nakdi plasmanlarında müşterilerini taksitlendirme yaparak fonlamaktadır. Taksit tarihleri kesin ve nettir. Ancak günümüz Türkiye Ekonomisi’nde firmalar alacaklarını gününde tahsil edememe durumu ile sıkça karşılaşmaktadırlar. Bankaya kredi taksitlerini gününde ödeyemediğinde gecikmeye düşmektedirler. Konvansiyonel bankalarda BCH kredilerinde kredi taksit günü kesin değildir. Belirli dönem sonlarında kredinin faizi ödemekle yükümlü olan firma, tahsilâtlarındaki belirsizlikleri nedeniyle gecikmeye düşme durumunu ekarte etmektedir. 

 

-Katılım bankaları faturalandırılabilenden mal ve hizmet alımlarını fonlamaktadırlar. Ancak maalesef günümüz ülke ekonomisinde birçok sektörde mal ve hizmet alınmaları gayriresmi satışlar üzerinden yapılmaktadır. Katılım bankaları bu tür alımlar için firmanın kredibilitesi yeterli olsa dahi nakdi fonlama yapmamaktadırlar.

-Katılım bankacılığında işlemler fatura karşılığında yapıldığından fonlama işlemlerinde operasyonel işlem süreci diğer bankalara nazaran daha fazla olabilmektedir.

2001 yılında ihlâs finansın iflası ve mudilerinin yaşamış olduğu sıkıntılar katılım bankacılığına olan güvenin azalmasına yol açmıştır. Ancak 2003 yılında kanun yapıcı tarafından ilgili yasal tedbirlerin alınması ve bankacılık sektörünün güvenilir hale gelmesi, katılım bankacılığının da güvenirliğini arttırmıştır.

8. SONUÇ VE ÖNERİLER

Türkiye’de katılım bankaları olarak ifade edilen kuruluşlar, ekonomik ve sosyo kültürel anlamda toplumsal ihtiyacın gereksinimi sonucunda ortaya çıkan kuruluşlardır. İnançlar gereği ve diğer sebeplerden dolayı ekonominin dışında atıl olarak kalmış nakit, likiditesi yüksek kıymetli maden vb. tasarruf araçlarının doğrudan reel ekonomiye kazandırılması hususunda tasarruf sahipleri ile müteşebbisler arasında önemli bir köprü görevini gören katılım bankaları gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, değişik finansal enstrümanlarla mevcut potansiyel kaynakların daha iyi değerlendirilmesini sağlamaktadırlar.

 

Dünyadaki en büyük katılım bankacılığı temsilcilerinin HSBC Bank ve CITI Bank’ın olduğu, sadece Arap yarım adası değil, başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın önde gelen gelişmiş ülkelerinin de faizsiz bankacılığa her geçen gün daha fazla önem verildiği görülmektedir. Türkiye’deki katılım bankalarının da bankacılık sektöründeki payının gün geçtikçe artmasına rağmen, toplam içerisindeki payının halen yetersiz düzeylerde olduğu görülmektedir. Bugün için %5’ler düzeyindeki sektörden alınan payın kısa sürede %15’ler seviyesine çıkacağı düşünülmektedir. Katılım bankacılığı sisteminin kendini kamuoyuna yeterince tanıtamamış olması sektörün gelişmesi önündeki en büyük engeldir. İlerleyen dönemde katılım banka sayısı ve sektör büyüklüğü; kamunun yanı sıra özel sektör tarafından yapılacak yatırımlarla artması beklenmektedir. Yakın gelecekte yabancı yatırımcıların da Türkiye’de katılım bankası kurma, satın alma konusunda taleplerinin olacağı düşünülmektedir. 

 

Gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarındaki finansal araç çeşitliliğinin ve derinliliğinin bulunması sayesinde global sermaye hareketlerinin de öncelikli olarak bu piyasaları seçtiği aşikardır. Gerek jeopolitik konumu ve gerekse de son yıllarda ekonomik büyüme atılımı gösteren Türkiye’de, katılım bankacılığının gelişmesi sayesinde, yurt içindeki atıl kalmış tasarruflar ve global İslami sermaye hareketleri daha rahat ülke ekonomisine kazandırılabilecektir.

KATILIM BANKALARI GÜÇLÜ VE ZAYIF YÖNLERİ

Katılım Bankacılığı’nın  Güçlü Yönleri Nelerdir ?


-Katılım Finans(Faizsiz) ürün ve hizmetlerine talebin artması,
-Yüksek öz kaynaklar ve aktif karlılık oranları,
-İslam ülkeleri, Avrupa Birliği ve ASEAN'da güçlü bankacılık muhabir ağının olması
-Emtiaların katılım finans sisteminde faizsiz kazançta karlılık oranının yüksek olması..

 

Katılım Bankacılığında Olumlu Yönleri Fırsatları şunlardır;


+Bankacılık hizmetlerinde alternatif faizsiz gelir finansmanı sağlaması
+Artan Müşteri/Katılım fonu hesapları
+Hükümetin artan teşvik destekleri
+Körfez ülkeleri ve İslam ülkeleri ile artan ticari ilişkiler
+Kayıtlı ekonomi ve vergi düzenlemelerinin pozitif etkileri

Katılım Bankacılığının Zayıf Yönleri şunlardır;


+Katılım Finans Kuruluşları alanında özgün KANUN olmaması
+Kanuni boşluk nedeniyle ürün çeşitliliğinin olmaması
+Düşük likidite oranı
+Kredi Kartı ve Finansal Teknolojiler (FinTek) alanındaki uyumsuzluk
+Bankamatik ve Şube ağının yetersizliği ve bilinçli yetişmiş eleman eksikliği..
Salgınla başlayan kriz aynı zamanda finansal yatırım imkanı da sunuyor. Bu bağlamda;
Mevduat(faizli)bankacılık ile büyüme ve istihdam gerçekleşmesi mümkün olamamaktadır.

Başta Leasing ( Finansal Kiralama) işlemlerini olmak üzere;
KATILIM FİNANS KANUN ile KATILIM FİNANS ilkelere de uygun düzenleme ihtiyacı da ortadadır.

AVUKAT CEBBAR KULANTAŞ

WhatsApp Image 2022-10-26 at 09.51.41 (9).jpeg

TASARRUF FİNANSMANI (FAİZSİZ EVİM) ŞİRKETLERİ SÖZLEŞMELERİ HAKKINDA BDDK KARARI.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), 

TASARRUF FİNANSMAN ŞİRKETLERinden 6361 sayılı yasaya uyum (intibak) için başvuran şirketlerden 21’inin başvurusunu reddederek tasfiyesine karar verdi. Gün içinde iki açıklama yapan TASARRUF FİNANSMANI(FAİZSİZ EVİM) ŞİRKETLERİ SÖZLEŞMELERİ KARARI ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  BDDK, tasfiye kararının ardından ikinci açıklamasında, 8 şirketi kendilerinin yöneteceği tasfiye (iradi tasfiye) sürecine soktu. Böylece 6 tasarruf finansman şirketinin uyum sürecinin devam ettiği kaydedildi.

Tasarruf finansman şirketleri, daha önce finansal bir kanun ya da düzenleme olmadan, Ticaret Kanunu kapsamında çalışıyordu. 
 

6361 sayılı “Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman ve Tasarruf Finansman Şirketleri Kanunu’nda 7 Mart 2021’de yürürlüğe giren 7292 sayılı Kanun ile Tasarruf Finansman Şirketleri adıyla bu tür şirketler için hukuki altyapı oluşturulmuş ve faaliyette olan şirketlerin bu kanuna uyum göstermesi şartı getirilmişti.
 

BDDK’nın kararı 2 Temmuz günlü mükerrer Resmi Gazetede yayımlandı.
 

Kararda, “6361 sayılı Kanun hükümlerine intibak etmek üzere Kuruma başvuruda bulunan ekli listedeki şirketler tarafından tevdi edilen bilgi ve belgeler, söz konusu şirketlere ilişkin Kurum denetim personeli tarafından yapılan incelemeler neticesinde düzenlenen Raporlarda yer alan tespitler ile ilgili mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda; intibak planı yeterli görülmeyen şirketlerin Kanunun Geçici 7. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında tasfiyelerine ( karar verilmiştir) ” denildi.
 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)’dan ikinci açıklama: 8 şirket daha tasfiye
 

BDDK, gün içinde ikinci bir açıklama yaparak, tasfiyesine karar verilen 21 şirket dışındaki şirketlere yönelik kararını duyurdu. Bu karara göre, 8 şirket “iradi tasfiye” (şirketin kendi yöneteceği bir süreçle yükümlülüklerini ödeyerek faaliyeti sonlandırması) sürecine dahil edildi. Böylece 29 tasarruf finansman şirketi tasfiye sürecine girmiş oldu. 35 şirket başvurmuştu
 

BDDK, 13 Aralık 2021’de yürürlüğe giren 6361 sayılı kanuna uyum için şirketlere 7 Nisan tarihine kadar süre vermiş ve sonrasında intibak için 35 şirketin başvurduğu açıklanmıştı. Bu şirketlerden 21’inin başvurusu kabul edilmeyerek, 8’i iradi tasfiyeye sokularak, toplamda 29 şirketin tasfiyesine karar verildi. Diğer yandan, başvuran şirketler arasında ismi bulunmayan HH Aydın Yatırım Holding isimli kuruluşun, tasfiye edilecekler listesinde adı bulunuyor. Kalan 6 şirketin intibak incelemesi devam edecek. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), nihai kararını aldıktan sonra şirketlere lisans verecek.
 

BDDK: 21 şirketin 1 Temmuz itibariyle faaliyeti durdu


Kararın ardından Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu BDDK’dan yapılan yazılı açıklamada süreç hatırlatılarak, Kurul tarafından atanacak bir tasfiye komisyonunca bu şirketlerin tasfiye edileceği, 1 Temmuz itibariyle faaliyetlerinin durdurulduğu kaydedildi.
 

100 milyon asgari sermaye


Kanunla, şirketlerin uyum için asgari 100 milyon liralık sermaye şartı, faaliyette olan bazı şirketlerin birleşerek başvurmalarına yol açmıştı. Bu kapsamda faaliyet gösteren 35şirketin tamamı başvuruda bulunmuştu. Bunların 12 tanesi 2 veya 3’lü gruplar halinde başvuru yapmıştı. Buna göre, yasaya uyum için verilen süre sonunda gerekli şartları taşımadığı belirlenen şirketler, BDDK’nın bu kararının ardından tasfiye sürecine girecekler.


BDDK buna ilişkin 8 Nisan’da yaptığı açıklamada, vatandaşlara bir de uyarıda bulunularak, tasarruf finansmanı şirketlerine yapılan ödemelerin kamusal güvence altında olmadığının altı çizilmişti.

 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu BDDK'dan yapılan açıklamada, 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman ve Tasarruf Finansman Şirketleri Kanunu'nda 7292 sayılı kanun ile yapılan değişiklik ile tasarruf finansman şirketlerinin denetim ve gözetiminin Kurum tarafından yapılacağının hüküm altına alındığı kaydedildi.
 

2 Temmuz 2021 tarihli basın açıklamasında intibak süreci devam ettiği bildirilen Birevim Tasarruf Gayrimenkul Otomotiv Organizasyon Pazarlama ve Ticaret AŞ, Emin Evim Emin Otomotiv İletişim Organizasyon Pazarlama Sanayi ve Ticaret AŞ, Fuzul Gayrimenkul Yatırım AŞ, İmece Yatırım Organizasyon AŞ, Katılımevim Otomotiv İletişim Organizasyon Pazarlama Sanayi ve Ticaret AŞ ve Sinpaş Yapı Endüstrisi AŞ'nin intibak taleplerinin uygun görülmesine karar verildiği belirtildi.
 

Kanunda düzenlenen usul işlemlerinin tamamlanmasını müteakip mezkur kararın, kanunun 7'nci maddesinin (1) numaralı fıkrası çerçevesinde yayımlanmasını teminen Resmi Gazete'ye bildirileceği aktarılan açıklamada, şunlar kaydedildi:
 

"Bu bağlamda Kurumumuz tarafından yapılan 12 Mart 2021 tarihli basın açıklamasında, halihazırda tasarruf finansman faaliyeti yürütenlerin 7 Nisan 2021 tarihine kadar Kurumumuza başvuru yapmalarının zorunlu olduğu, 8 Nisan 2021 tarihli basın açıklamasında, hangi şirketlerin intibak talebiyle Kurumumuza başvuruda bulundukları, 2 Temmuz 2021 tarihli basın açıklamasında ise intibak talebiyle Kurumumuza başvuran 21 şirketin intibak taleplerinin reddi ile tasfiyelerine karar verildiği; buna karşılık intibak talebinde bulunan diğer şirketlere ilişkin inceleme ve değerlendirme sürecinin ise devam ettiği hususları kamuoyunun bilgilerine sunulmuştu."


Ayrıca intibak talebinde bulunan  diğer Tasarruf Finansman şirketlerine ilişkin inceleme ve değerlendirme sürecinin ise devam ettiği bildirildi.
 

Ülkemizde son yıllarda hızlı ivme kazanan Faizsiz Finansman uygulamaları olan (evimler), Katılım Bankacılığı/Tekafül Sigortacılığı başta olmak üzere katılım finans ve faizsiz ekonomi ekosistemine katkı sağlayan tüm kurum, kuruluş ve paydaşların hukuki kazanımlarının güvence altına alınması, hak/menfaatlerinin korunması  ve ortaya çıkabilecek mağduriyetlerin geçmişte meydana gelmiş olumsuz tecrübeleri çağrıştırmaması için oldukça olumlu bir gelişme.
 

Bu bağlamda; Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi ve BDDK ‘nın üzerinde titizlikle çalıştığı katılım finans sektörünü tek çatı altında toplayacak olan ve önümüzdeki süreçte ilan edilmesi beklene Katılım Finans Kanunu ile Katılım/ Faizsiz Finans sisteminin bütünsel olarak Faizsiz Finans kurum ve kuruluşlarının idari yönetişim, denetim ve hukuki süreçlerinin daha şeffaf ve özgün bir yapıya kazandırması beklenmektedir.
 

Katılım finans ilke ve esasları doğrultusunda faaliyet gösteren faizsiz tasarruf finans kuruluşlarımızın yöneticileri, emektar çalışanları, müşterileri için hayırlı olsun.

AVUKAT CEBBAR KULANTAŞ

TASARRUF FİNANSBAMI.jpeg

KOOPERATİFLERİN HUKUKİ NİTELİĞİ ÜZERİNE

İnsanları topluluk halinde yaşamaya iten en temel sebeplerden biri ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak ve yaşamlarını böylece uygun şartlarda devam ettirmek arzusudur. Bir bireyin tek başına yapamayacağı işleri daha az emek ve sermaye harcayarak gönüllü kişilerle yardımlaşma ve dayanışma bilinciyle yapmaya başlamasıyla kişi birlikleri olan Kooperatifler meydana gelmektedir.

 

Kooperatifler Türk hukukunda teşekkül, ortaklık veya bazı Yargıtay kararlarında Teavün Şirketleri olarak tanımlanmış olsa da, 2012 yılında yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Kooperatifler ticaret şirketi olarak tanımlama yapılarak hukuki statüsü ve tanımı tartışmaları son bulmuştur. Bugün sermaye ve kişi şirketleri vardır. Kişi şirketlerinde ortaklık ve dayanışma temelinde ekonomik hayata en çok nüfuz edecek ortaklık yapısı kooperatiflerdir. Bunlar sınırlı sorumlu, değişir ortaklık ilişkileri ve değişen sermaye ilkeleri ile ortaklık birliktelikleridir. Yönetim sermaye miktarı veya oranı ile değil ortak sayısına göre oluşmaktadır. Bu yönüyle kooperatifler şirketler kanunu ve uygulamaları içindeki en demokratik yapıya sahip ticari şirketler olup; sosyal dayanışma, yardımlaşma, paylaşım ekonomisi anlayışının vücut bulmuş halidir. Kooperatifler ekonomiye ve hukuk sistemine, devlet sektörünün ve özel sermayenin yanında adeta 3.SEKTÖR olarak tanımlanmaktadır.
 

Kooperatiflerde küçük sermayeler bir araya gelerek üretime katkı sağlamakla beraber birlik üyeleri normal şartlarda az sermaye veya emekleriyle başaramayacakları üretim, ticaret ve kazanç imkânına sahip olmaktadır. Kooperatiflere ilişkin kanuni alt yapı oluşurken birçok tartışma olmuştur. Çünkü kooperatifler yardımlaşma ve dayanışma anlayışını temsil etmesiyle derneklere benzetilmiş, kar ve kazanç temelinde bir araya gelinmemesi sebebiyle vakıflara olduğu yönünde görüşler ortaya atılmıştır. 
 

Ülkemizde kooperatifler ilk olarak tercüme sözleşmelerle oluşturulmaya çalışılmıştır. Temelde kişi ortaklıkları olan kooperatifler sermaye ortaklıklarına dönüşmesi ve dejenere olmasıyla başarıya ulaşamamıştır. Çünkü Kooperatifler sadece bir ekonomik birliktelik değil aynı zamanda demokratik ilke ve toplumsal ekonomik amacı olan sosyal birliklerdir. Üretim ve hizmetleri adi ortaklık şeklinde oluşabilmesine rağmen resmi tüzel kişiliği olmasıyla ortaklarını ve üyelerinin hak ve menfaatlerin en etkili şekilde korumak yeteneğine de sahip olan işletmelerdir. 
 

İnsanlık, değişen teknoloji ve iktisadi hayat neticesinde kendi ürettiğini kendisi tüketmeden, ürettiklerini satıp ve satın alma yoluyla ticari mübadele üzerinden kar etme ve ticaret yapma aşamasına geçmiştir. Bu süreç sanayi devrimi ve Pazar piyasası oluşmasıyla çok farklı bir aşamaya geçmiştir. Kooperatifler ekonominin ve toplum hayatının en temel sorunlarından olan fiyat ve ücret sorununa; birlik ve dayanışma yoluyla üretimi ücretin karşılığına, fiyatları da adil bölüşüm ve demokratik eşitlik sağlayarak düzenlemektedir. Böylelikle, Piyasa ekonomisinde Faizli kapitalist modele alternatif bir yol oluşturmaktadır. Çünkü; kar hırsı olan ve üretimi sadece kazanç amacıyla yapan bir işletme anlayışı makroekonomide tam istihdam sağlayamaz, verimli reel ekonomik üretimi gerçekleşemez ve böylece üretmeden kazanan gelinen noktada hiper-finansallaşmanın olduğu ortamında gelir dağılımındaki eşitsizlik üst seviyelere çıkar. Ekonomik krizlerle beraber, hukuki  boşluklar ve adaletsizlikte böyle ortaya çıkmaktadır. Cari düzen böyle bir sorunun en güzel çözümünü Kooperatifler üzerinden toplumu demokratik birliklere geçilmesiyle çözebilecektir. Faizsiz ekonominin ve üretimin sağlanması toplumların en temel sorunlarından olan gelir adaletsizliğine de çözüm olacaktır.
 

Ülkemizde; Kooperatifler konusunda sorunların en temelinde hukuki düzenlemelerinin farklı kanunlarla düzenlenmesi ve bu mevzuatların alt kanunlarının tam olarak ihtiyaçlara cevap verememesi durumundan kaynaklanmaktadır. Bununla beraber İdare Hukuku ve yönetimi anlamında kooperatiflerin türleri ve çalışma alanları itibarıyla üç ayrı bakanlığın alanında görevlendirilmesiyle koordinasyon eksikliği ve mevzuat uyuşmazlıkları hukuki olarak ilk etapta çözülmesi gereken durumlar ve sorunlardır. 
 

Kooperatifçilik; Birlik ve dayanışma yoluyla sorunlara çözümler bulunması ve dayanışmanın demokratik zeminde her bireye bir vazife olarak ele alındığında, kooperatif düşüncesi ve uygulaması insanlık tarihi kadar eskiye dayandırılabilir. Fakat modern anlamda ilk kooperatif tasarımının kurumsal bir yapıyla ve hukuki zeminde düzenlenmesi düşüncesi 1752 yılında Amerikan Başkanı Benjamin Franklin tarafından tasarısı hazırlanmıştır. Kurumsal anlamda ise ilk kooperatifçilik hareketi ve yapılanması 19.yüzyılda İngiltere’de kapitalist anlayışla Asyadan sömürülen ipeklerin kumaş olması için terzi ve tekstil işçilerini organize ederek kurulduğu kabul edilmektedir.  Bu kumaş işletmesinin kuruluşu 1844 yılında Londra’da kurulmuştur. 
 

Sanayi devrimi sonrasında ise; emekçi sınıfların, zanaatkarların ve küçük işletmelerin mevcut sermaye ve iş gücü anlamında; büyük sermaye ve işletmelere, fabrikalara karşı bir ekonomik güç olarak duramamaları sonucunda birlik olmaları ve küçük sermayelerin bir araya gelerek bir sermaye ve emek birlikteliği oluşturması gerektiği fikri sonucunda; başta İngiltere, Fransa üretim kooperatifleri ve sonrasında Almanya esnafları ve çiftçileri kooperatifleri oluşmuştur. Bu bağlamda Kooperatiflerin hukuki anlamda düzenlenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu ihtiyaç pozitif hukukun veya hukukçunun bulduğu bir süreç değil aksine küçük üreticilerin ve oluşumların sosyo-ekonomik şartları ve zorunluluklara karşı birlik ruhu içinde meydana getirdikleri kendi kendine oluşmuş, adil, paylaşımcı ve demokratik değerleri olan olgular neticesinde hukuki zemin kazanmıştır. Böylece büyük sermayenin küçük işletme ve bireyleri ezmesinin önüne geçilmesi anlamında hukuki güvenlik arayışı bir zemine oturmuştur. Kooperatif Hukukunun oluşması süreci sonunda bazı hukukçular ve iktisatçılar Kooperatifler Hukukunun Kamu(idare) hukuku ve Özel(bireyler) hukukundan ayrı üçüncü bir karma yapıya sahip hukuk alanı olduğu görüşüne dahi ortaya atmışlardır. Fakat gelişen teknoloji ile farklılaşan üretim ilişkileri sonunda kooperatifler hukuku devletlerin durumlarına göre farklı şekilde yorumlanmış ve mevzuatları düzenlenmiştir.
 

Bu mevzuat ve hukuki yaklaşımlar ise; Serbest Kooperatifler yani; devlet ile kooperatiflerin ilişkisini en alt seviyede tutan yaklaşım. 
 

Karşılıklı yardım sistemi; devletin kooperatifleri teşvik etmesi, vergi kolaylıkları sağlaması, ucuz kredi vermesi, hukuki olarak özerk ama yönetimsel olarak denetleyici yaklaşımda olması yaklaşımı sistemi.
 

Vesayet sistemi; Devletin, kooperatifleri hukuki düzenlemelerle yönlendirmesi ve hatta yönetilmesini öngören sistemdir.
 

Devletçi Kooperatif sistemi; bu sistemde kooperatifler devlet kurumu sayılmaktadır. Çin ve İsrail gibi ülkelerde uygulaması görülmektedir. Bu bağlamda; Kooperatiflerle ilgili hukuki düzenlemeler ülkelere göre farklılık göstermektedir. İlk kooperatif kanunu ise 1852 yılında İngiltere çıkarmıştır. Fakat modern anlamda düzenleme ilke ve esaslarını ICA 2001 yılında belirlemiştir. Bu ilkeler bugünkü mevcut uluslararası sitemin ve kooperatif hukukunun temel ilkeleri kabul edilmektedir. Bunlar; Serbest giriş(açık kapı)ilkesi, Demokratik yönetim ilkesi, İşletme fazlalarının eşit dağıtılması(risturn)ilkesi, Sermayeye sınırlı FAİZ VERİLMESİ ilkesi, İşbirliği ve Dayanışma İlkesi vb. ilkeler kabul edilmiştir. 
 

Kooperatifler, kendi kendine yardım, kendilerine karşı sorumluluk, demokrasi , eşitlik ve dayanışma anlayışı ile kurulmalıdır yaklaşımı uluslararası alanda Kooperatifler Kanunlarının temelini oluşturmaktadır. 
 

Ülkemizde her ne kadar 6102 sayılı kanunla kooperatifler açıkça düzenlenmiş olsa da Özel Kanunu olması(Lex Specialis) ihtiyacı her geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Mevcut olan 1163 sayılı kanun hükümleri uygulamada yukarı ifade ettiğimiz mevzuat dağınıklığı ve kurumlar arası koordinasyonsuzluk nedeniyle oldukça etkisiz kalmaktadır. Bu bağlamda; kooperatiflerin kurumsallaşması, koordineli üretim sağlaması ve küçük sermayelerin bir mevzuat çerçevesinde organize olması ihtiyacı sebebiyle; Anayasa ve tüm kanunlara uyumlu bir KOOPERATİFLER KANUNU çıkarılması çok önemli bir hukuki ihtiyaçtır. Bu bağlamda; 21 Ekim 2021 tarihinde mecliste yapılan değişiklik ile 283  sıra sayılı Kooperatifler Kanununda yapılan değişiklikler ile daha şeffaf ve profesyonel yönetim yapısı ve kooperatiflerin etkin denetimi hedeflenen düzenleme yasalaşmıştır. KATILIM FİNANS STRATEJİ BELGESİ’nde yer alan Kooperatif Finans kuruluşları ile kanunlaşması planlanan KATILIM FİNANS KANUNU ile uyumlu ve birbirini tamamlayan hukuki düzenlemelerin yapılması hem gelişen teknoloji hem de çeşitlenen finansal sistem içinde oldukça önemli bir ihtiyaç olmuştur.

AVUKAT CEBBAR KULANTAŞ

kOOPARATİF.jpeg

FİNANSAL TEKNOLOJİLERİN (FİNTEK) GELİŞMESİ VE DİJİTAL DÖNÜŞÜM KANUNU İHTİYACI

Finansal Teknolojiler her geçen gün hayatımıza daha fazla nüfuz ediyor.

 

Özellikle bulut veri depolama teknolojileri ile büyük veri merkezlerinde kendi içinde işlenen veri yönetiminin buluta taşınacağını ve bankacılık teknolojilerinin bu anlamda büyük bir değişime uğrayacağı kaçınılmaz hakikat.
 

Bugüne kadar işletim sistemleri uygulamaları ile bilgisayar teknolojilerini çalıştırmak;
 

internet tabanlı iletişimi sağlamak kullanılıyordu.
 

Artık büyük veriyi yönetmek için daha kapsamlı ve ayrıntılı işletim sistemlerine ihtiyaç var.
 

Bu anlamda finansal teknolojilerle ilgili mevzuatta yapılacak düzenlemelerde bu yeni teknolojilerin hukuk formasyonu ile değerlendirilmesi önemli hale geldi; Kişisel Verilerin Korunması, E-Ticaret sözleşmeleri,
 

Bankacılık ve Sigortacılık alanında Bilişim Suçları ve dijital paralar, kripto paralar ile ilgili hazırlıklar dikkatle takip edildiğin de bulut veri depolamaları, siber güvenlik ve dijitalleşmiş üretim modelleri gibi alanların gelişmesi, katma değer yaratması, iş ve işlemeleri hızlandırması aynı zamanda riskleri ve istismar alanlarını ortaya çıkarmaktadır.
 

Yaşanılan pandemi  süreci sonrası pek çok finans kurumu 2021 yılının ilk 6 ayında dünya genelinde fintek yatırımları rekor kırdı ve 57 tane 100 milyon dolar üzerinde mega yatırım ortaya çıktı. Bunların 11 tanesi halka arz edildi, 67 birleşme satın-alma ile bugüne kadar tarihin bir yarı yılda yaşanan en yüksek çıkışı(exit)yaşandı.
 

Salgınla alternatif finans araçları, dijital paralar, uzaktan ödemeler, E Ticaret  ve kripto para saklama ve yatırım girişimlerinin hızla artması ve Facebook, Apple, Microsoft, Google ve Amazon gibi BİGTECH firmalarının finansal teknoloji yatırımlarına yönelmesi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu alanlarda hukuki düzenleme ihtiyaçları ve çalışmaları artırmış durumda..
 

Ulus üstü şirketlerin, bankaların, finans kurumlarının yatırım ve araştırmalarını hızlandığını ve finans sektörü dijitalleşme ve bilişim yönetişimi alanlarında gelişimine yöneldiği bu süreci başta; Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi,Bakanlıklar, Merkez Bankası, BDDK ve diğer kurumlarımızın yönetmelik ve tebliğlerle düzenlemeleri yetersiz kalacaktır.
 

Bu bağlamda; Dijital Dönüşüm Kanunu ile tüm şirketlerin, kamu kurumlarının, finans kuruluşlarının başta siber güvenlik, dijitalleşme ve teknolojik dönüşüm ihtiyaçlarını karşılayacak çağın gereklerine uygun bir düzenleme yapılması ve bu kanun yapım sürecinde tüm devlet kurumlarının, özel sektör temsilcilerinin, akademisyenlerin ve hukukçuların Cumhurbaşkanlığı koordinasyonunda ihtiyaç,talep ve çözüm önerilerinin bir araya getirilmesi elzemdir. 
 

Yeni Dijital Dünyadaki gelişmelere; Tebliğler, Yönetmelikler ve dünyanın tümünde yapılan genel tanımlamalar ile yapılan düzenlemeler ile değil,
 

Kanun yoluyla kendi milli ilkelerimiz, altyapımız ve özgün hukuk kurallarımızı ortaya koyarak yön verebiliriz.

AVUKAT CEBBAR KULANTAŞ

FİNTEK.jpeg

İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ

  • Instagram
  • White LinkedIn Icon

Mesajınız için teşekkürler!

  • Whatsapp
bottom of page